featured

Amanos Dağları’nı terörden daha büyük bir tehdit bekliyor!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tabiatı Koruma Derneği Başkanı Abdullah Öğünç son günlerde çıkan orman yangınları ile ilgili olarak bir basın bülteni yayınladı.

Tabiatı Koruma Derneği Başkanı Abdullah Öğünç’ün  yaptığı açıklamada  orman yangınlarında ne tür önlemler alınması gerektiği ve yangında hasar gören bölgelere ne tür müdahaleler yapılması gerektiği hakkında bilgilere yer verdi.

Başkan Abdullah Öğünç’ün yayınladığı basın bülteni şu şekilde;

Geçtiğimiz yaz ayları boyunca ülkemizin Akdeniz kuşağında bulunan birçok yerleşiminde olduğu gibi Hatay ilinde de irili ufaklı birçok orman yangını yaşandı. Son iki ayda il genelinde İskenderun, Yayladağı, Belen-Gedik, Belen-Çakallı, Samandağ-Seldiren ve son olarak da Antakya-Gülderen’de başlayıp 2000 hektardan daha büyük bir alanı tahrip eden yangınlar sonucunda bölgede ciddi bir orman varlığı tehdide açık hale geldi.

Geçtiğimiz yaz ayları boyunca ülkemizin Akdeniz kuşağında bulunan birçok yerleşiminde olduğu gibi Hatay ilinde de irili ufaklı birçok orman yangını yaşandı. Son iki ayda il genelinde İskenderun, Yayladağı, Belen-Gedik, Belen-Çakallı, Samandağ-Seldiren ve son olarak da Antakya-Gülderen’de başlayıp 2000 hektardan daha büyük bir alanı tahrip eden yangınlar sonucunda bölgede ciddi bir orman varlığı tehdide açık hale geldi.

Esasen ülkemizin büyük bir bölümü, bilindiği gibi coğrafi konumu itibariyle Akdeniz iklim kuşağının etkisinde kalmakta ve bu bölgelerde yangınla şekillenen Akdeniz tipi bitki toplulukları görülmektedir. Yangın, gerçekte Akdeniz tipi ekosistemlerde biyolojik yapıları şekillendiren ve yenilenmelerine olanak sağlayan ekolojik bir etmen olup esasen bu biyolojik topluluklar için yararlı bir özelliktir. Ancak günümüzde iklim değişikliği, terör, kasıt, ihmal gibi nedenler yangın sıklığını arttırmakta ve meydana gelen yangınların ancak çok küçük bir yüzdesi doğal yangınlar olarak karşımıza çıkmakta. Bu sebeple artık yangın rejimi insan kaynaklı sebeplerden ötürü sıklaşmış olup, Akdeniz tipi ekosistemler kendilerini yenilemek için gerekli zaman aralığı bulamadıkları için geri dönüşümsüz yok oluşlar yaşamaktayız.

Hatay Bölgesi’nde geçtiğimiz yıllarda da benzer sayılarda ve şiddetlerde yaşanan orman yangınlarının temel çıkış nedenleri ise daha çok Amanos Dağları’nın uzun yıllardır terör, kaçakçılık ve uyuşturucu bitki üretimi vb. amaçlı kullanılmasına bağlı oluşanrantın devamlılığını sağlamak olarak göze çarpmaktadır. Buna bir de Hatay’ın sahip olduğu coğrafi konum/özellikler ile yangınları gözleyecek ve söndürecek ekiplerin ve ekipmanların yetersizliği de eklenince ortaya çıkan tahribatın şiddeti daha da artmaktadır.

Bölgedeki orman varlığına ve özelliklerine baktığımızda bizi yakın gelecekte daha büyük bir tehdidin beklediğini görmekteyiz. Amanos Dağları’nın özellikle yüksek bölümlerinde yer alan Doğu Kayını, Doğu Gürgeni, Kestane, Porsuk, Ihlamur, Şimşir gibi Karadeniz kökenli bitki grupları ile Toros Göknarı ve Toros Sediri gibi Amanosların yüksek bölümlerinde yer alan bitki gruplarının maalesef kendilerini maki ve kızılçam gibi yangınla yenileyemediklerini bilmekteyiz. Bu durum ise orta-uzun vadede Amanos Dağları’nda ve dolayısıyla Hatay ilinde ciddi bir orman varlığı kaybına neden olarak ormanların meydana getirdiği ekosistem fonksiyonlarının bozularak su, toprak ve iklim dengesinin yok olmasına dolayısıyla ekolojik, ekonomik ve sosyolojik kayıplara yol açacağı anlamına gelmektedir. Örneğin Amanos Dağları’nda belki de henüz keşfedilmemiş birçok bitki ve hayvan türü yok olacak, ormancılıktan gelen gelir tamamen ortadan kalkacak, iklimsel değişimler ve yangınlara bağlı olarak yöre halkının göç etmesi yaşanacaktır. Bu durumda Amanos Dağları’nı önemini yitirmiş değersiz bir toprak yığınına dönüştürerek erozyon, heyelan, sel gibi doğal afetlerin artmasına ve hemen hemen tüm bölgeyi olumsuz olarak etkilemesine yol açabilecektir.

Bu durumun önüne geçebilmek amacıyla öncelikle Amanos Dağları’nda sosyal ormancılık aktivitelerini geliştirerek yöre halkının ormanına sahip çıkması sağlanmalıdır. Bu sayede en baştan orman yangınlarının bölgedeki ana oluşma nedeni olan terörün ve teröre bağlı kayıpların bitirilmesine katkı sağlanmış olup uzun vadeli bir koruma-kullanma dengesinin önü açılmış olacaktır. Bunun yanı sıra yörenin “Akdenizİklim ve Bitki Kuşağı’nda” bulunduğu göz önünde tutularak orman yangınlarının her an yaşanabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Bu sebeple yörenin yangın risk haritalarının hazırlanması ve yangın mevsimlerinde riskli bölgelerin titizlikle izlenmesi büyük tahribatların önüne geçilmesini sağlayacaktır. Ayrıca yangınların yöre halkı tarafından gözlenmesi ve bildirimi için ALO 177 Orman Yangın İhbar Hattı’nın sık kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Öte yandan yangınlara ilk müdahale konusunda Orman İşletme Müdürlükleri’nin ekip ve ekipman konusunda yeterli seviyelere ulaştırılması da büyük tahribatların önüne geçilmesinde büyük roller oynayacaktır.

Bunların haricinde yanmış alanların ivedilikle bakım, koruma ve gençleştirme çalışmalarına başlanılmalıdır. Gençleştirme çalışmaları ülkemizde çoğu zaman gelişigüzel biçimde çam, servi, sedir gibi bitkilerin fidanlarının acelece sahaya dikimi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum ise orman yangınlarının yarattığı tahribattan belki de daha büyük ekolojik tahribatlara yol açmaktadır. Yanlış gençleştirme çalışmaları sonucunda uzun vadede daha fazla ölü örtü tabakası, daha kolay tutuşabilir bitki birlikleri ve sonucunda yangınlara daha duyarlı, daha açık bir orman yapısı ortaya çıkararak kendini göstermektedir. Yapılan uygulamalar bu şekilde devam ettiği takdirde ise; yangın sıklığının artması ve sonucunda, hali hazırda zaten yeterince problemle karşı karşıya olan Akdeniz ekosistemlerinin geri dönüşümsüz şekilde yok olması söz konusudur.

Bu gerçekleri göz önünde tutarak yapılacak gençleştirme çalışmalarının mutlak surette yanan alanın ekolojik özellikleriyle uyum göstermesine, alanda temizleme çalışmaları sırasında yanmış materyalin belirli bir miktarı sahada bırakılmasına dikkat edilmelidir. Gençleştirme çalışmaları hemen fidan dikimi yapılarak değil, öncelikle tohum ve dal serpme yöntemi uygulanarak yapılmalıdır. Bu şekilde hem örtü tabakası arttırılarak toprak erozyonuna önlem alınmış olacak hem de bitki gruplarının tür içi ve türler arası rekabetinde denge sağlanmış olacaktır. Fidan dikimi tarzında çalışmalar ise çok gerekli bölgeler haricinde (yamaçlar, erozyon riski taşıyan alanlar vb.), alanın 5-10 yıllık periyotlarla izlenmesinin ardından gerek görüldüğü takdirde eğim-bakı özellikleri de dikkate alınarak yapılmalıdır.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Amanos Dağları’nı terörden daha büyük bir tehdit bekliyor!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir