featured

Ekonomik bağımsızlık ve terör

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yazı: Mehmet ÇARDAK/E. Gümrük ve Dış Ticaret Başmüfettişi

Terörün gölgesinde ekonomi olmaz! Ekonomistler, Türkiye’de ekonomik büyümenin yılsonunda yüzde 3’ün altında bile kalabileceği görüşündeler.  Bugün Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinde halk tarafından düşürülmüş geçici bir hükümet var, bütün toplumun kaderini etkileyecek kararlar alıyor. Seçimlerin ardından 58 gün geçti; Türkiye hâlâ geçici AKP hükümeti tarafından yönetiliyor, güçlü bir koalisyon hükümeti kurulamıyor.

İçeride terör, komşu ülkelerde savaş var.  AKP zihniyeti tarafından, tek başına iktidar için uygulamaya konulan tezgâh, Türkiye’yi Ortadoğu ülkesi haline getirdi; kan ve gözyaşı dinmiyor, çatışma, saldırılar devam ediyor. Şehit cenazelerinin ardı arkası gelmiyor. Terör almış başını gidiyor. AKP ve MHP, terör olaylarının ardındaki gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istemiyor. Siyasette ölümlerden ve kandan beslenenler var!

Geçici Başbakan Davutoğlu’nun TOBB Genel Merkezi’nde katıldığı ‘Teröre Karşı Sivil İnisiyatif’ toplantısında patronlar “Vur vur inlesin PKK dinlesin” sloganı atarak alkışlarla tempo tutuyorlar, iktidar şakşakçılığı yapıyorlar. Oysaki geçici Başbakan’ın dilinde ekonomi yok, savaş var!  Siyasi liderler ekonomi konuşmuyorlar; yemiyorlar, içmiyorlar, kin, nefret ve adilik kusuyorlar. Türkiye’nin geleceğini düşünen, planlayan yok. Oysaki bölgemizdeki Jeopolitik gelişmeler ekonomimizi olumsuz etkiliyor. İhracatımız hızla geriliyor. Cari açığımız büyüyor. Yatırım yok, işsizlik almış başını gidiyor. Turizmde yangın var!

Peki, Türkiye ne yapıyor? Geçici Başbakan masal anlatıyor, Sivil İnisiyatif’ de şakşakçılık yapıyor. Özel sektör harcamalarında bir gelişme yok. Geriye iç tüketim harcamaları ve kamu kesimi harcamaları kalıyor. İç tüketimde bir canlanmanın olması ise çok zor. Çünkü borçlanma sınırına dayanmış bir hane halkının iç tüketime katkı yapacak mecali yok!

Ürettiğinden daha fazla harcayan Türkiye, 45 milyar dolarlık cari açığı, 393 milyar dolarlık dış borcu ve yüzde 7.20’lik enflasyon oranı ile küresel piyasalardaki koşullara karşı kırılgan olan ekonomiler arasındadır. Ve Türkiye, son günlerde IMF tarafından uyarılmaktadır. AKP ve MHP yöneticileri ise kalkmışlar, demokratik usullerle seçilmiş, Meclis’teki HDP Milletvekillerini iftiralarla, fezlekelerle karalamaya çalışıyorlar. HDP’yi;  PKK’yı desteklemekle suçluyorlar, kapatmakla tehdit ediyorlar. Aslında demokrasinin temeline mayın döşüyorlar!

EKONOMİDE ÇIKIŞ YOLU…

Sorumsuz Cumhurbaşkanı’nın tek derdi ‘İslam’ olabilir. Ama siyasi parti liderlerinin Türkiye’yi yönetmek gibi sorumluluğu vardır.  Siyasi liderler, sorumluluklarının bilince olmak ve gerçekçi davranmak zorundadırlar. Türkiye’nin, ekonomi zayıflığı ve kafası karışık siyasi istikrarsızlığıyla bölgesinde ‘oyun kurucu’ olabilme şansı yoktur.  Neo-Osmanlı hayalciliğiyle gözü kara atılacak her adım geri tepmeye mahkûmdur. Örneğin, Suriye politikasında olduğu gibi…

Hatırlatmakta fayda var: Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunu, borçlarıdır. Türkiye’nin ekonomik durumu, cari açığı ve borçları bu haldeyken gücü PKK ve IŞİD terör örgütüne yetmez. Türkiye, sınır ötesi operasyon yapmak için dâhi sürekli Batı’ndan izin beklemek mecburiyetindedir. Batı da çıkarlarına uygun olduğunda izin veriyor, sonra da  ‘tamam yeter’ deyip operasyonları durduruveriyor!

Türkiye, Atatürk’ün ekonomik politikasını gözden geçirmek ve dikkate almak zorundadır. Atatürk ve kuşağı, bugün Türkiye’nin yaşadığını Osmanlı’nın son döneminde görmüş ve yaşamıştır. Bunun sonucu olarak ekonomik bağımsızlığı önemsemiş ve benimsemiştir. Atatürk, “Tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat ışıklarında bağımsızlık felç olur” demiştir.

Atatürk, ekonomi konusunda elbette ki başka şeyler de söylemiştir. Örneğin: “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner” demiştir.

Dolayısıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti; askeri süngüyle değil, süngünün dayandığı mali bağımsızlıkla kurulmuştur. 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet’in cihangir bir devlet olma hedefi yoktur ama ekonomik kalkınma hedefi vardır. Cumhuriyet’in kurucu kadroları, bir taraftan Osmanlı’dan devralınan borçları öderken, diğer taraftan da kıt kaynaklarla yatırım yapmışlar, fabrika kurmuşlardır. Büyük Ekonomi Buhran’a rağmen, 1930’lu yıllarda dış ülkelere borçlanmadan, üreten bir ekonomi yaratmışlardır. TBMM ve Cumhuriyet hükümetleri denk bütçeden asla taviz vermemiştir. Devlet de millet de ayağını yorganına göre uzatmış; gelirine göre harcama yaparak mali disipline riayet etmiş, lüks tüketimden ve israftan kaçınmıştır.

Türkiye, her ne kadar1950’li yıllardan itibaren ekonomik bağımsızlık rotasından ayrılıp, borç batağına saplanmış olsa da, bugün itibariyle yine de dünyanın en gelişmiş ilk 20 ekonomisi arasında yerini almayı başarmıştır. Ancak, silahların gölgesinde ekonomi olamayacağı gibi, içeride ve bölgesinde terör ile mücadele eden ve güçlü hükümetle iyi yönetilemeyen Türkiye, yatırımcılar yönünden cazibe merkezi de olamaz!  Seçimler bitmiş, milli irade tecelli etmiştir ama güçlü koalisyon hükümeti kurulamamıştır. Maalesef siyasette yeni gündemler oluşmuştur. Cumhurbaşkanı’nın gölgesi ve erken seçim söylemi altında bulunan Türkiye’nin kırılgan ekonomik büyümesinin rotası yörüngesinden sapmıştır. Türkiye, tez zamanda siyasi istikrara kavuşmak ve ekonomide ‘Çıkış Yolu’nu bulmak zorundadır!

POLİTİK ZİHNİYET…

Türkiye’yi ekonomik bağımsızlık rotasından ayırıp, borç batağına sokan zihniyet halen iktidardadır. Hiç şüphesizdir ki, Türkiye’nin bugünkü ekonomik ve güvenlik zafiyetinin sorumluları 24 Ocak 1980 Ekonomik ve İstikrar Tedbirleri’nin mimarları ve onların politik takipçileridir.

Politika, öncelikle güç toplama ve elde edilen gücü kullanma sanatıdır. Türkiye, Batı’da kalarak güç toplayamayacağı gibi Avrasya’da da gücünü geliştiremiyor. Türkiye, Batı’nın tarihi düşmanlığı nedeniyle iç savaşa ve intihara sürükleniyor.  Ulusal devlet, Batı’nın ikiyüzlü politikası sonucu bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Batı’nın dayattığı politikalar sonucu sınırlarımız tartışılır hale geliyor. Türkiye, ülkesini bölmek isteyen Batı’nın yörüngesinden çıkamıyor, küresel güç odaklarından kurtulamıyor.

Sonuç itibariyle; Batı, Türkiye ilişkilerinde iyi niyetli değildir,  potansiyel tehdittir. Batı’nın amacı, Türkiye’yi sorunlarının içinde boğuşturmaktır. Bu nedenle, Türkiye’nin 30 yıldır mücadele ettiği PKK terör örgütünün yanına bir de IŞİD eklenmiştir.

GELECEĞİMİZ SİYASİ LİDERLERİN ELİNDERİR!

Aslında 7 Haziran’da oluşan milli irade; Türkiye’nin ekonomik, güvenlik ve siyasi sorunlarına çözüm üretecek formülleri de içermektedir. Ancak siyasette yarış bitmiş, kavga başlamıştır. Gelinen noktada siyaset, “PKK mı daha kötü, IŞİD mi daha kötü” tartışması ile meşguldür. Terörle mücadelede zafiyet vardır. Türkiye’nin değişik yörelerinden her gün şehit cenazeleri gelmektedir.  Bu hakikatler ortada iken, Türkiye’de ezberlenmiş kalıpları kırmak kolay değildir. Türkiye’de siyaset, mevcut sorunlara çözüm üretmekten çok uzaktadır. Meclis, çözüm üreten organ olmaktan çıkmış, siyasi partiler problemli hale gelmiştir. Siyaset aynı zamanda matematik ve hesap işidir.  Ve ne yazıktır ki Türkiye’nin siyasi liderleri, ülkenin ekonomik, güvenlik ve siyasi problemlerini çözebilecek yetenek ve kabiliyete sahip değildir.

Oysaki ki Türkiye’nin barışa, halkın refaha ihtiyacı var! Politikacılar, devlet adamları, bürokratlar, gazeteciler, aydınlar gelip geçicidir. Önemli olan ne pahasına olursa olsun Batı’nın oyunlarını bozup Türkiye’nin bekasını ve bağımsızlığını koruyabilmektir. Yurtta ve dünyada barışı sağlamak, halkın refahını artırabilmektir. Yeri geldiğinde halkı için canından vazgeçebilmektir. Koltuk sevdasına, makam hırsına kapılmış olanlar ‘barış’ kuramazlar. Siyasette sınırsız bir güç, sınırsız para, sınırsız bir rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık batağına bulaşmış olan zihniyetler, barışın ne kadar kıymetli olduğunu anlayamazlar.

Ne diyor Sofokles: “Basit insanlar sahip oldukları nimetin kıymetini elden çıkmadan bilmez.” Bugünlerde, Türkiye’nin sorumsuz Cumhurbaşkanı’na da, geçici Başbakan’a da, Meclis’teki siyasi parti liderlerine de çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Son siyasi liderler, sahip olduğumuz ülkenin kıymetini ya bilecekler ya bileceklerdir! Çünkü Türkiye’de Batı tabusunu yıkmak, Türkiye’nin bekasını ve bağımsızlığını sağlamak, can ve mal güvenliğimizi korumak onların görevidir.  Geleceğimiz siyasi liderlerin, siyasi liderlerin geleceği de seçmenlerin elindedir!

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Ekonomik bağımsızlık ve terör

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir