featured

Fahrettin Paşa

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“ Şol gökleri kaldıranın,

Donatarak dolduranın,

Ol deyince olduranın 99 adı ile”

Birazdan öyle birinden bahsedecem ki, O mübarek ve bir o kadar da kahraman kişinin ismini anmadan önce Allah’ı zikretmek istedim.

Çünkü O Komutan Peygamber Efendimizin Son Türbedarı idi.

O Kahraman Komutanı her okuduğumda gurur ve hüznü bir arada yaşarım.

İnsanın gurur duyduğu bir tablo karşısında göz yaşlarına hakim olamamasının verdiği lezzet ise şüphesiz tarifsiz.

İşte bu lezzeti tüm arkadaşlarımın tatması adına bu hafta köşeme Fahrettin Paşa’yı misafir ettim.

Kutlu Doğum Haftası programlarının yapıldığı ve insanların Peygamber Efendimize olan sevgisini göstermek adına neredeyse yarıştığı bu günlerde aklıma Fahrettin Paşa geldi.

İşte Peygamberi sözde değil özde seven bir kahraman.

İşte Peygambere gerektiğinde canını verecek kadar yakın bir gönül dostu.

İşte Medine Müdafaasının Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa.

Şüphesiz onu bu kısacık köşemde anlatmak imkânsız.

Benimkisi sadece Fahrettin Paşa hakkında kısa bilgiler vermek suretiyle insanların onu tanımasına ve akabinde de onun kahramanlığını okumasına vesile olmak.

Türk-İslam Tarihinin bu eşsiz kahramanını bilen arkadaşlar, siz koltuğunuzda rahatça oturup yazının sonunu bekleyin. Size mesajım yazının sonlarında.

Fahrettin Paşa’yı ilk defa duyan arkadaşlar beni takip edin. Sizlerle 1 asır öncesine bir yolculuk yapalım.

İngilizlerin oyuna gelen Araplar, Osmanlıyı Arap yarımadasından söküp bağımsız bir devlet kurmanın hülyası ile Osmanlıya saldırdı.

Lawrence kontrolündeki Şerif Hüseyin güçlerine karşı Fahrettin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Kutsal Toprakları savunuyordu.

Hem nasıl bir savunma!

İslam Dininde Kutsal Topraklara gayrimüslimlerin girmesi yasaklanmıştı.

İşte bu derin nokta Fahrettin Paşa Komutasındaki askerin direncini, uzun yıllar sürecek savunma için yüksek tutmaya yarıyordu.

Gayrimüslimlerin yani İngilizlerin Kutsal Topraklara girmemesi gerekirdi.

Ve bu büyük arzu Kahraman Komutan ve emrindeki inanmış askerlerle gerçekleşmeliydi.

İngiliz kontrolündeki Araplara karşı canhıraş mücadele veriliyordu.

Mücadele sadece askeri alanda da değildi. İnsani alanda da tam bir dram yaşanıyordu.

Açlık, sefalet ve kavurucu sıcaklar mücadelenin diğer tarafları idi.

Belki zaman içinde sıcaklara alışılabilinirdi, ama ya açlık ne olacaktı.

Hem öyle bir açlık ki insanların akıllarını oynatmasına sebep olan bir çaresizlik.

Bunun bir çaresi var mıydı?

İnsan yemeden yaşayabilir miydi?

Yaşamak bir kenara savaşabilir miydi?

Elbette ki hayır.

Peki, çözüm ne olmalıydı?

Hurma çekirdeklerinden ekmek yapılıp yemeye başlanıldı.

Çamurlu su içiliyor ve nihayetinde çekirge yenmesi konusunda askere talimat veriliyordu.

Çekirge yemenin asker arasında yaygınlaşması için Fahrettin Paşa Emirname yayınlıyordu.

Bakın Emirnamede Fahrettin Paşa askerine ne söylüyordu;

“Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor…
Dün karargah sofrasında çekirge tavası vardı. Arkadaşlarımla beraber yedim ve bunu dil konservesinden daha lezzetli buldum. Hele zeytinyağı ile ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.
Elhasıl, dün çekirgeyi bahçelerden def ve tenkil tedarikini düşünürken, bu gün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyorum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse tarifim veçhile istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim.”

Bu Emirnameyi defalarca okudum. Her defasında Gülmek-Ağlamak ikileminin zıtlığı ile gel-gitler yaşadım.

Ya Rab! Bu nasıl bir mücadele…

.

.

Savaş bu seyri ile devam eder. Günler ayları aylar ise yılları kovalar.

İki yılı süren Medine Müdafaası sonrası Fahrettin Paşa’nın kendi Devleti tarafından savaşı sonlandırıp teslim olması istenir.

Çünkü 1. Dünya Savaşı kaybedilmiştir.

Hani hep tarih kitaplarında okuruz ya.”Almanlar kaybedince Osmanlı Devleti de kaybetti” diye.

İşte bu defada “Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşını kaybedince Fahrettin Paşa da kaybetti” denilecekti.

30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Fahrettin Paşa’nın en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlarından birine teslim olarak Medine’den çekilmesi gerekiyordu.

Fakat Fahrettin Paşa teslim olmayı kabul etmedi. Ve askeri toplayıp şu tarihi konuşmayı yaptı.

“… Ey Nas! Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, Hilafetin göz bebeği olan Medine’yi son fişengine, son damla kanına ve son nefesine dek muhafazaya ve müdafaaya memurdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir. Şefaatçiniz O’nun Resulü Peygamber Efendimiz’dir…”

 

Bu sözler üzerine Fahrettin Paşa ve emrindeki askerler hükümetin emrini dinlemeyip Peygamber Efendimizin mübarek mezarını ve Kutsal Emanetleri korumaya devam ettiler.

Gelinen noktada mesele artık içinden çıkılamaz bir hal almıştı.

Ve Paşa güçlükle ikna edilmiş, Medine’nin teslimini öngören antlaşma gönülsüzce imza edilmişti.

Ancak Fahrettin Paşa’nın Medine’den ayrılış sahnesi oldukça dramatikti.

İşte gözyaşlarına her okuduğumda hakim olamadığım o sahneler.

Medine’yi İngilizlere bırakmamak için her türlü sıkıntıya katlanan, hastalıktan pek çok askerini kaybeden Fahrettin Paşa, gözyaşları içinde son kez Peygamberimizin kabrini ziyaret ederek dua etmiştir.

Kılıcını İngilizlere teslim etmeyip Peygamber Efendimizin kabrinin başına bırakmış ve oradan ayrılmamıştır.

“Bayrağımı burçlardan indirtmem,

Efendimizi bırakmam”

diye haykıran ve İngilizlere teslim olmayan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, sonunda, kendi subaylarının ani bir baskınıyla Hz. Peygamber’in kabrinden cebren çıkarılabilmiştir.
Peygamber İşte böyle sevilir.

Başta da dedik ya söz de değil özde sevgi diye.

Ve bu büyük mücadele ile eşsiz sevgi üzerine kaleme alınmış mısralar o günden bugüne bize kalan aziz bir hatıradır.

“Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Canan’ı (s.a.v.) veremez Türkler.
Ebedi hâdimu’l haremeyniniz,
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler”

İslam için Türklük için savaşıp, şahadet şerbetini yudumlayan tüm kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum.

POLEMİK: Memlekette her türlü rezilliği yapıp sonrada umreye giden,5 yıldızlı otel odalarında tatilini yapıp bize de zamane değimi ile Selfie çekip gönderen “AZ BEYİNLİLER” sakın bu yazıyı okumayın, paylaşmayın ve beğenmeyin. Siz benim kapsama alanım dışındasınız.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Fahrettin Paşa

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Bence, okusunlar başkanım. Belki Allah onların gönüllerinede hidayet eder de kalpleri yumuşar. Eline sağlık.

    Cevapla
  2. 21 Nisan 2014, 20:58

    Şarlatanların uçağına binip , yedi yüz bin tl şil saatleri alanlar ve bunu savunanlar da okumasın Başkanım bence…

    Cevapla