featured

Gölbaşı’nın Efendisi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Serindi; ama tatlı bir ilk yaz günüydü. Günlerden cumartesiydi. Evden çıkmadan önce “Edebiyatçı olmak bir ayrıcalıktır” elbet diye düşündüm. Bir arayış içinde geçti o kocaman yıllarım. Kimi zaman koştum, kimi zaman konuştum, kimi zaman da yazdım.

Gerçekten durduğum nokta yerinde durmuyor, araştırır, incelersin hep bir şeyler bulma, yapma ihtiyacı duyarsın. Yaşadığın çevre adına, toplum adına…

Çünkü birazdan Kırıkhan’a hareket edecektik. Demek ki edebiyatın, sanatın ve kültürün insan yaşamını değiştirecek, dostlukları pekiştirecek gücü vardı.

Böylelikle “Mesafelerin engel olmadığı ve olamayacağı bir dünyayı sevgi edebiyatıyla kurabiliriz” diye düşündüm kendi kendime. Bu edebiyat köprüsü insanların birbirleriyle kaynaşmasına, iletişim kurmasına bir vesile olacaktır.
Tam evden çıkmak üzereydim; dedim ki: “İşte edebiyattan uzak olmayalım, yeni dostluklar ve güzellikler kazanmanın tam vakti derken” hareket saati gelmişti.

Yola çıktığımızda saat 8.00 sularıydı. Antakya yolundan Kırıkhan ana yoluna girdiğimizde insanların çalışma isteğini, yaşam mücadelesini gördük.

Ekili, bakımlı, sulak toprakların ışıl ışıl yemyeşil görüntüsü bizlere gurur veriyordu.

İşte ayçiçeği tarlaları, pamuk tarlaları, biber tarlaları gibi ekili alanlar insan çabasının ürünleriydi.

Her ana, her dakika insan manzaralarıyla karşılaşmaya yol boyunca devam ediyorduk. Bir ara sıcağın bağrında sıra sıra dizilmiş; ritmik hareketlerle çapa yapan, yabani otları temizleyen insanların emekleri, alın teri mücadelesi bizleri heyecanlandırdı.
Kırıkhan yollarında hayatın akışı bütün güzelliği ile devam ediyordu. Zaman zaman traktörlere yüklenmiş öbek öbek kavunları, karpuzları gördük… İnsanların mutluluğu yüzlerinden okunuyordu. Ben bu insanların sessizliğini ve çalışkanlığını hiç unutmayacağım.

Göle doğru hareket etiğimizde bir süre sonra tozlu yollardan geçtik… Tozlu yolları, toprak yolları aşa aşa sonunda yeryüzü cennetine geldik.

Çevresini irili ufaklı saz kamışlarını kuşattığı, duru, üzerindeki bitkilerden ve yapraklardan dolayı tam mavi olmayan; ama temiz olan büyük bir göle bakan yamaçta durduk.

Hemen fotoğraf makinesi ile cep telefonu ile bu mükemmel göl manzarasını görüntüledik. Kısa bir hoş beşten sonra çok değer verdiğim bir o kadar da başarılı ve çalışkan bulduğum Rahmi Vardı’yı gördüm. Nasıl da harıl harıl arı gibi koşuşturduğunu bir süre gururla izledim.

Tek sıkıntısı misafirlerini kusursuz ağırlamaktı. İki sandalın ortasına oturttuğu yazlık, geniş su aracı; basit ama çok romantik bir izlenim veriyordu. Çok eğlenceliydi. Çok zevkliydi olabildiğince…

Bu su aracı insana huzur veriyor; çocuksu bir edayla söylersem sanki; hayal dünyasında yaşıyor gibiydik.

Yılların özlemiydi; açık havada, bir gölün kenarında kahvaltı yapmak; şimdi bu anı doyasıya yaşıyorduk. Hep birlikte, bütün dostlar, katılımcılar güzelcene keyifli dakikalar yaşadık.

─ Vay canına! Ne güzeldi demekten kendimizi alamadık. Arkadaşların, en zor anlarda bile bitmeyen coşkusu hepimize ümit veriyordu. Düşünce, akıl, sevgi, mutluluk, vicdan, huzur kavramlarının birlikte yaşandığı muhteşem bir gündü diyebilirim. Şair Emin Can’a gelen şiiri Araştırmacı – Yazar Kadir Aslan okuduğunda herkesin “çocuksu sevinci” görülmeye değerdi.

Karşımızda ay yıldızlı bayrağımızın uzaktan şahlanarak dalgalandığı bir köy manzarasını izlemek doyumsuz bir zevkti. Gölün güzel bir görünümü vardı. Gölün kıyılarının büyük bölümünü sıra sıra sazlıklar kuşatmıştı. Nilüfer çiçekleri su yüzeyinde yeşil yapraklarının arasında sarı sarı çiçekleriyle heykel gibi hareketsiz duruyordu.
Kamış dalları su yüzeyini ara ara, bölüm bölüm bir örtü gibi kaplamıştı.

Hani hatırlar mısınız, hanımların el emeği, göz nuru el işleri dantelleri vardı ya, tıpkı onu andırıyordu. Zahmet ve özenle yerleştirilmiş gibi…

Yorgunsunuz ya da gerginsiniz rahatlamaya ihtiyacınız var. Farklı bir yol önerelim size olmaz mı? Hadi Allah aşkına bir saatliğine de olsa bu gölde Rahmi Vardı’nın yazlık teknesiyle, Vasi Köse’nin sohbetiyle, Fuat İpek’in kaptanlığında şöyle bir saat aheste eheste tur atmaya ne dersiniz!..

Hele Rahmi Vardı ve Vasi Köse var ya, onlar hep var olsun! Mükemmel, sevecen insanlar!… Onlarla sohbet ederseniz bütün sıkıntılarınız anında sevince dönüşür.

─ Şaşırmayın lütfen!..

─ Gerçekleri hiç abartısız, olduğu gibi anlatıyorum.
Rahmi Vardı’nın rehberliğinde Fuad İpek ve oğlunun kaptanlığında adaları ve koyları gezi turumuz başlıyordu.
Bu göl ılık bir yaz öğlesinde bir aydınlık geleceğe bakıyordu sanki…

İşte öyle güzel bir günde; biz yalnızca ve yalnızca Gölbaşı’nın görkemine ve Efendisi Rahmi Vardı, bir de Vasi Köse’nin ruh güzelliğine tanık olduk. Böylelikle buraların bu güzel insanlarla daha da güzelleştiğini anladık.

Coşku ve heyecan dolu gezinin ilk dakikalarında insanların yaşam mücadelesini gördük. Terkedilmiş evlerin önünden geçtik; hüzün dolu bakışlarda orada sadece yaşlı bir kadının yaşadığını öğrendik.

Mutluluk dolu hoş geçen bir zamanda gittikçe ekip olarak endişemiz dağılıyor. Daha bir sevecen duyguyla bakıyorduk bu göle, bu yeşilliklere, hayatın her anına, her dakikasına… Birden bir ürperti içimde, ılık ılık dışa vurmaya başladı. Coşku ve heyacan dolu bir seslenişle!..

Susun kuşlarım, Allah aşkına susun, gölün suyunu, yeşilin rengini, toprağın kokusunu sezmekteyim. Hiç bitmeyecek bir aşkla içime çekiyorum. Sanki o kadar güzel, o kadar şirin ki!
İşte biz gönlümüzde, tenimizde saklarız vatan aşkını… Kökü bende, sende, onda, dalları ise ruhlarda, gönüllerde, her zaman, her yerde ve tüm benliğimizde… Daha ne olacaktı al yıldızlı bayrağım! Gülen bayrağım, dalgalanan bayrağım, gülümseyen bayrağım… Göklerin Efendisi… Uçsuz bucaksız maviliklerin kırmızı-beyaz süsü!..

Gel ey dostum Dörtyol’dan, Kırıkhan’dan, Antakya’dan, Osmaniye’den… Kim olursan ol! Gel! Gel!
Sen bir yandan, ay bir yandan, güneş bir yandan… Hep bir yandan sar beni bayrağımın dalga dalga gölgesinde…
Herkesin yaşamaktan gurur duyacağı bir ortamda… Güzel, yiğit insanların içinde!.. Hayatın her alanında, her anında, her zaman ve her yerde…

Bu içten, güzel, duygu ve düşüncelerle Türk bayrağının dalgalanmasını yakından izledik; gururlandık. Gözlerimizi üzerinden bir süre ayıramadık… Dakikalarca öylece kaldık. Sessizce ve hareketsiz. Ne muhteşem bir görüntüydü o! diyerek hep birlikte daha da keyiflendik! Bu gururu ve keyfi bize yaşatan, bizzat bayrağımızın asılmasıyla ilgilenen değerli dostumuz Rahmi Vardı’ya bu vesileyle bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Şair Mustafa Cengiz’in bize başından geçen ya da gördüğü son derece ilginç olayları ses ve şive taklitleriyle anlatması, bizleri çok güldürdü. İnanılmaz bir doğaçlama yeteneği var.

Geleneksel Türk tiyatrosunda bir yeri olduğunu düşünüyorum. Ve O’nu artık gölge oyunumuzun bir ustası kabul ediyoruz. Bu tuluat karakterinin çalışmalarında başarılar dilerken, hak ettiği yere ulaşması en büyük dileğimizdir.

İşte güzel mi güzel, tatlı mı tatlı, bir ortamda zaman su gibi akıp giderken gölün kenarlarına yaklaştığımızda kamıştan kamışa uçan arıların vızıltıları duyuluyordu.

Biraz uzakta okaliptüs ağaçlarının yeşillikleri arasında küçük bir ev gördük. Kuşlar okaliptüs ağaçlarının bütün dallarına otlardan yuva yapmıştı. Ama en ilginci kuşların gürültüsünden bir süre konuşamadık.

“Rahmi Vardı ve Vasi Köse” bunlar “Muhteşem ikili” Hani derler ya “Bunu yapmaya yürek ister, ya da bu her babayiğidin harcı değil.” İşte bu güzel insanlar böylesine yardım sever, böylesine çalışkan, böylesine sımsıcak…
İşte bu gezi hiç bitmesin derken…
İçten korku dolu bir ürperti hissettim bütün benliğimle..
Günümüzde ekili alanların, bereketli toprakların yerini artık inşaat sektörü alıyordu. Bu kaygım bütün gerçekliğiyle ortadayken hüzün dolu bir serzenişle kendi kendime dedim ki: “Korkarım; bu hızlı ve çarpık yapılaşma böyle devam ederse yakında bu güzelim sazlıktan ve bu güzelim gölden eser kalmayacak. Ama cesaretimizi güçlendiren başta Rahmi Vardı ve A. Vasi Köse’nin buraya büyük bir tutkuyla bağlı olmalarıydı. Biz de bu konuda dostlarımızın Gölbaşı’nın yaşaması için ne gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmeyeceklerine yürekten inanıyoruz.
Tekrar yola koyulduğumuzda tozlu yollar, toprak yollar bizi bekliyordu.

Rahmi Vardı yöre halkına özellikle Suriyeli mültecilere yönelik, oldukça kapsamlı insani yardım programları hayata geçirdi. Gecesini gündüzüne katarak, tertemiz duygu ve düşüncelerle sosyal çalışma program ve projelerine ağırlık verdi. Biz kültür elçileri çok önem verdiğimiz ve bir o kadar da gururlandığımız bu çalışmaları yakından görmek ve bilgi almak için heyecanlanıyorduk. Ve şimdi artık Rahmi Vardı’nın bin bir zahmet ve emekle kurduğu Hatay Yardımlaşma Derneği “HAYAD”ı görmek için yollara çıktık. İş dünyasının babacan tavırlı iş adamı, bir o kadar da gür sesli gönül adamı Rahmi Vardı… büyük bir sabır ve emek isteyen çalışmaları hakkında misafirlerine bilgi verdi. Dünyanın dört bir yanından gelen yardımların titiz, adil bir çalışmayla ihtiyaçları olanlara dağıtıldığını söyledi.

Kendisini izlerken hayranlığım bir kez daha arttı; bu yiğit, yardımsever ve hayırsever güzel insana… Nedeni bence insanların mutluluğu için çalışmak duyguların en büyüğüdür; ve de en güzelidir.

Bu ara gazeteci, şair A. Vasi Köse duygusal ve anlamlı bakışlarla ne kadar yardımsever olduğunu ifade etmeye çalışıyordu. Bu anı yakaladığımda tertemiz duygu ve düşüncelerle dopdolu olmak işte bu dedim. Ne kadar samimi, ne kadar da insancıl…
Bu güzel ve çalışkan insanları desteklemek ve şükranlarımızı sunmaktan başka ne yapabilirdik ki!.. Sağolsunlar; var olsunlar!..
İşte bu birliktelik düşüncesi… İşte bu beraberce, dostça, kardeşçe yaşama düşüncesi… Ötekileştirmeden, insanların huzuru ve mutluluğu için çalışanlardan Allah razı olsun! Diyecek başka bir şey bulamıyoruz.

Daha sonra Kırıkhan ve çevresine, internet üzerinden dünyaya yayın yapan, Rahmi Vardı’ya ait olan “KRT” HATAY Fm Radyosu için “Radyoda Şiir Dinletisi” programı başladı. Bu programa araştırmacı-yazar Kadir Aslan “Ahıska Türküsü”, şair Emin Can “Yürek Vatanda Kalır”, Mehmet Ocak “Ben Senden Sonra”, Şair Ömer Sayıl “Gelmemekte Var”, Yazar-edebiyat eleştirmeni Yaşar Biçer “Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak”, şair Mustafa Cengiz çok beğenilen şiiri “Özledim Gardaş”ı okudu. İsmet Bozoğlan, Yaşar Koray ve Hamza Taşpınar duygu ve düşüncelerini teşekkür ederek dile getirdiler.

Mahalli ses sanatçısı Turgay Aşkın “Hep Sen mi Ağladın”, “Mecnun Gönlüm Senden Vazgeçti Leylam” adlı türküleri söyledi.
Son olarak da Rahmi Vardı “Türkmenem” adlı içli, duygulu bir şiir okudu. Böylelikle radyo programı sona erdi.
Veda vakti geldiğinde kültür elçileri karşılıklı olarak memnuniyet ifade eden konuşmalar yaptılar. Bir başka yerde buluşma dileklerinden sonra ayrıldılar.

Bu çalışmaları gördükçe bizler mutlu ve huzurlu oluyoruz. Mutluluk nedir ki zaten, paylaşmak değil mi? Biz kültür elçileri olarak Kırıkhan’ı, Gölbaşı’nı gördük, bu güzellikleri ve sevecen insanları gördükçe mutlu olmadık mı? Mutluluğun dili sevgidir. Bu sevginin hep sürmesi en büyük dileğimizdir. Şehrimizin güzelliklerine, yeşilliklerine, maviliklerine hep birlikte sahip çıkalım. Bu konuda çalışan insanlarımıza destek olalım. Doğanın korunması bizim için temel hedef olmalıdır. Artık sevgi doluyuz… Hayatı seviyoruz… Yarınları seviyoruz… Baharı, yazı, kışı bütün mevsimleri seviyoruz.

Şimdi çevreci, yardımsever, hayırsever, sosyal sorumluluk vizyonuyla… ayrıca Türk turizmine ve Kırıkhanlılar için hayata geçirdiği projelerini tüm insanların, doğaseverlerin takip etmesini ve bu konuya duyarlılık göstermelerini bekleriz.
En derin sevgilerimle…

Hoşça kalın…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Gölbaşı’nın Efendisi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir