CHP Hatay Milletvekili Mehmet Ali Edipoğlu yaptığı yazılı açıklamada “Arap Baharı kalkışması olarak adlandırılan olaylar silsilesi sonucunda, 2011 yılı 18 Mart’ında Suriye’nin Deraa kentinde başlayan ve ertesinde sınırımıza 20 km mesafedeki Cisr el-Şuğur saldırısı ile tırmanan Suriye’deki olaylar ve kriz, devam etmekte ve bölge ülkelerini de derinden etkileyen bir hal almaktadır. ” dedi.
Mehmet Ali Edipoğlu açıklamasının devamında ise şunları dedi;
Bu olaylar incelendiğinde “Arap Baharı” kalkışmaları başlamadan önce 2009 yılında Dışişleri Bakanlığı’na, planları çok önceden hazırlanan senaryo ile birlikte parlamento dışından Ahmet Davutoğlu atandı ve bir “görev” verildi.
Davutoğlu bu dönemde “ Stratejik Derinlik” ve “Komşularla Sıfır Sorun” gibi hiçbir öngörüsü gerçekleşmeyen bir dış politik maceraya soyundu.
Bu “görev” çerçevesinde ilk önce komşularla karşılıklı ticaretin artması ve güven çerçevesinde ilişkilerin geliştiğine tanık olduk. Öyle ki, Davutoğlu 2009’dan “Arap Baharı” sürecine kadar olan zamanda Suriye’ye yaklaşık 50 ziyaret gerçekleştirdi.
Ne zaman ki Suriye krizi patlak verdi; iki ülke arasındaki ilişkilerin seyri bir günde değişti. Ancak gelinen noktada şimdi anlıyoruz ki, Suriye ile ilişkilerde ülke ve bölge çıkarları değil, Küresel Güçlerin ve Siyonistlerin çıkarları gözetilmiş.
Bu süreçte en karlı çıkanın ise İsrail olduğunu söyleyebiliriz. İsrail tek bir mermi atmadan azılı düşmanı Irak ve Suriye’yi paramparça etti, Mısır ve Libya’yı iç savaşın içine attı. Türkiye’nin bölgesel itibarını yerle bir etti. Tabiidir ki, tüm bu sürecin yaşanmasında Davutoğlu’nun izlediği dış politikanın etkisi yadsınmaz. Ancak öne sürdüğü “bölgeyi yeniden dizayn” çabaları başarısızlığa uğradı. Bölgenin kaybeden ülkelerinden olan Türkiye ve Davutoğlu’nun sözünü ettiği “Ortadoğu’da bizim haberimiz olmadan yaprak bile kımıldamaz” tezi de duvara tosladı.
İzlenen dış politika ile hem bölge ülkeleri, hem de Türkiye kaybetti.
Öyle ki; bu coğrafya ve burada yaşayan halklar IŞİD gibi vahşi bir örgütle tanıştı. Şehirleri yakıp yıkan, vahşi infaz görüntüleri insanlığı dehşete düşüren, sınırları ortadan kaldıran, müzeleri yağmalayan, İslam’ın terörle anılmasına yol açan, demografik yapıyı değiştiren emperyalistlerin ürünü ve maşası olan IŞİD’i, bölge ülkelerine ve halklarına AKP’nin izlediği yanlış dış politika hediye etti.
Uluslararası dengelerin dinamiklerini yanlış okuyan, “Komşularla sıfır sorun” ve “Neo Osmanlıcılık” olarak adlandırılan konsept bölge halklarına ne yazık ki büyük acılar yaşattı. Bölgenin zenginlikleri küresel güçlerce tarumar edildi. Bölge ülkelerinin genç beyinleri, dinamikleri ve kaynakları heba edildi. İzlenen mezhepçi politika ile Müslüman Müslümana kırdırıldı ve bütün bu yapılanlarla Siyonistlerin güvenliği garanti altına alınarak, ekmeklerine yağ sürüldü.
Son olarak AKP Hükümeti kendini bağladığı politikalara boyun eğerek uluslararası hukuka da aykırı olarak, terörist olarak tanımlanan örgütleri, “eğit-donat projesi” kapsamında Kırşehir’de Hirfanlı Jandarma Eğitim Merkezi’nde veya sınır bölgesinde başka bir merkezde eğitecek. İlk aşamada 200’erli gruplar halinde 2 bin kişinin eğitim merkezine getirilmesinin planlandığı açıklandı. Suriye rejimini yıkmaya gönderilecek bu ılımlı muhaliflerin parasını S.Arabistan, teçhizat desteğini ise ABD verecek.
Eğitilecek ve donatılacak olanların ılımlı muhalif olduğu iddia edilmekte… Ilımlı muhalif olarak adlandırılan bu örgütler, Suriye’de terör estiren, daha geçenlerde Hama-İkrime’de bir ilkokulu bombalayarak 49 çocuğun ölmesine yol açan örgütlerin ta kendisi… Türkiye’nin ılımlı muhalif diyerek parlatmaya çalıştığı bu örgütlere, İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon yardım ettiklerini söylüyor. Netanyahu bu terörist unsurların İsrail Hastanelerinde tedavi edilen yaralılarını ziyaret ediyor ve onlara teşekkür ediyor.
Peki nasıl oluyor da, bu durumda AKP Hükümeti İsrail ile aynı safta yer alıyor?
Hani İsrail’in “Mavi Marmara” ve “Gazze” saldırılarından dolayı Türkiye, İsrail’e karşı idi?
AKP Hükümeti’nin emperyalizmin taşeronluğundan öteye gitmeyen ve bir fiyaskoya dönüşen politikalarını acilen değiştirmesi gerekmektedir. İzlenen dış siyasetle, komşu ülkeler nezdindeki Türkiye’nin itibarı yok edilmiş ve “değersiz yalnızlığa” dönüşmüştür. Türkiye neredeyse tüm komşuları ile sorunlar yaşamakta, sınırları ateş topuna dönmektedir. Hatta Rusya ile, Suriye ve son olarak Kıbrıs konularında karşı karşıya gelmiştir.
Sonuç olarak bizim önceliğimiz ise; bu süreçten Türkiye’yi en az hasarla çıkarmak olmalıdır. Türkiye’nin içine düştüğü bu açmazı çözmek ancak bağımsız bir akılla, ülke ve bölge çıkarlarını her şeyin önüne koyarak, bölge dinamiklerini doğru okuyarak olabilir. Ayrıca Suriye’nin ve bölgenin istikrarsızlaştırılması ve yeniden dizayn edilmesi çalışmaları kapsamında “eğit-donat projesi” bölge halklarının yararına olmadığı gibi, bütün bu satranç oyunlarının İsrail’in ve Batı’nın elini güçlendireceğini de görmemiz gerekiyor.