featured

Mehmet Çardak’dan ‘Laik Devlet ve İslam!’ yazısı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yazı: Mehmet ÇARDAK – Gümrük ve Ticaret Uzmanı

Ortaçağ’da birey yoktur, kul vardır. Özgürlük yoktur; itaat ve tabiiyet vardır. Osmanlı’da millet yoktur, ümmet ve ahali vardır. Bütün bir toplum padişahın tebaasıdır. Vatan yoktur, hükmedilen toprakların tümü sultanın mülküdür.

29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Laik devlette din, toplumsal yaşamın hiçbir alanında söz sahibi olamaz. Sadece devlet işleri değil, toplum da din esaslarına göre düzenlenemez. Zaten devlet denilen örgütlenmenin işi, dünya ve toplum işlerini düzenlemektir. Devlet, dinin kötü amaçlı kullanımını da engellemekle yükümlüdür.

Laiklik, millet olmanın gereğidir ve milli birliğin harcıdır. Laiklik, dinin siyasete alet edilmemesidir. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür.

Yeni Osmanlılardan Mustafa Fazıl Paşa’nın dediği gibi (1876); “Din ezeli gerçekler arasında durup kalmazsa, yani dünya işlerine karışırsa hepimizi öldürür ve kendisi de ölür.”

DİN VE ÖZGÜRLÜK

İnanç özgürlüğünün amacı, Ortaçağ yobazlarından ve bağnazlığından korumaktır. Bireylerin inanç ve ibadet özgürlüğü de ancak bu bakışla sağlanabilir. Özgür olan din değildir; bireyin vicdanıdır. Özgürlük, bireyin özgürleşmesiyle ilgilidir. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ancak böyle yetişebilir.

Bireyler dinsel inançta özgürdür ancak dünya işlerini dinsel kaynaklara göre düzenlemeye girişemez. Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes Allah’a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz! Milli ve toplumsal hayatta ferdin dinsiz, şu veya bu inanç sistemine sahip oluşu, milli ve toplumsal görevi bakımından ne bir kusur ne de bir erdem sayılamaz. Hiçbir kimse hiçbir ibadete zorlanamaz. Hiç kimse vicdanının verdiği esinle kabul ettiği ibadetten yasaklanamaz.

LAİK DEVLET – LAİK BİREY

Bireyleri laikliği benimsemeyen bir devletin laik olması düşünülemez.  Laik devletin dini olmaz, çünkü devlet ‘maddi kişi’ değil, ‘manevi kişi’dir. İnanmak bireylere özgedir. Tüzel kişilerin inançları olmaz. Devlet dinin farzlarını ve vecibelerini yerine getiremez; örneğin namaz kılamaz, oruç tutamaz!

Son yıllarda Ortadoğu’da, Irak’ta, Suriye’de yaşananlar, patlatılan canlı bombalar her gün bu gerçeğin acı sonuçlarını göstermektedir. Ülkeler artık mezhepler eliyle ve mezhep ayrımcılığıyla bölünmektedir. Laiklik kaybedilince ülkeler parçalanmakta, milletler dağılmaktadır. Çünkü İslam denilince ortaya “hangi İslam” sorusu gelmektedir. Sünni İslam da, Şii veya Alevi İslam da kendilerini ‘asıl İslam’ olarak görmektedir.

Sünni İslam olunca da bu kez “hangi tarikat ve cemaat” sorusu akla gelmektedir. Günümüzde Nakşibendicilik ve Nurculuk arasındaki kapışma, devlet içinde büyük iktidar kavgasına dönüşmüştür. Bırakalım devleti ve toplumu camiler bile tarikat ve cemaatler arasında bölünmüş durumdadır.

Mezheplere, cemaat ve tarikatlara bölünmüş bir toplumda milli birlik ve millet egemenliğinden bahsedilemez. Günümüzde ‘paralel yapı’ denilen Fethullahçı tarikat örgütlenmesinin toplumu ve devleti nasıl ayrıştırdığı son gelişmelerle bir kez daha ortaya dökülmüştür.

İLK VE SON MÜSLÜMANLAR

Ortadoğu ve Körfez ülkeleri 21. Yüzyılda hâlâ krallar, sultanlar, diktatörler ve emirler tarafından yönetilmektedir. İslam’da devlet ve hükümet kuralları dinsel niteliktedir. Kaderci düşünün, İslam toplumunun iç dinamizmini yok etmiş; hoşgörüsüzlük, bağnazlık, dinsel kuralların kesin bağlayıcılığı, gelenekçilik, geri kalmışlık süreci içinde İslam toplumlarında egemen olmuştur. Geri kalmışlık, tarihsel bir gerçek olarak saptandığında, varılan bu sonuç Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Körfez ülkeleri toplumlarının kaderi sayılmıştır.

Laiklik olmadan demokrasi olmaz; demokrasi, yalnızca laik toplum düzeninde yaşar. Laiklikle tanışmamış İslam coğrafyası fakirlik, sefillik ve cehalet içinde yüzmektedir. Bunun önde gelen nedeni de Müslümanların mezhepçilikle birbirlerini kırmaları, din işlerini devlet işlerine karıştırmalarıdır. Bu düzenin, İslam coğrafyasında daha ne kadar süreceği belli değildir.

Arap Baharı; Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Körfez ülkelerine laiklik ve demokrasi getireceğine savaş ve ölüm getirmiştir. İslam dünyası, maalesef 21. Yüzyılda Ortaçağ’ı yaşamaktadır.

Ne acıdır ki İslam’ın egemen olduğu coğrafyalar, bilim, teknoloji, sanat, kültür, demokrasi ve özgürlükler açısından çok geri kalmış, çağdışı bir görünüm yansıtmaktadır. Bu coğrafyanın bir bölümü de halen mezhep çatışmalarıyla kan gölüne dönmüş bulunmaktadır.

Oysaki İslam barış ve kardeşlik dinidir. Allah bizleri, Ortadoğu ve Körfez ülkelerini yöneten son Müslümanlardan korusun. Allah bizleri ilk Müslümanlardan eylesin! Ve Allah ülkemizi ‘Yeni Türkiye’ye ve ‘Küçük Amerika’ya dönüştürmek isteyenlerden esirgesin!

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Mehmet Çardak’dan ‘Laik Devlet ve İslam!’ yazısı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir