Samandağ ilçesinin simgesi olan tarihi mekanlardan bir olan ve ilçeye adını veren st.simon manastırı Büyükşehir yasasıyla beraber ilçe sınırları dışında kaldı.Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir St.Simon Manastırının ilçe sınırlarına tekrar kazandırılması için çalışma başlattı.
Mayıs ayı meclisinde Belediye Başkanı Mithat Nehir’in önergesiyle görüşülen St.Simon Manastırının ilçenin idari sınırlarına dahil edilmesiyle ilgili çalışma meclis üyelerinin de desteğini aldı.
Belediye Meclisi özet tutanağında:”İlçemiz tarihi açısından önemli olan ilçemize ismini veren Aziz Saint Simeon’ un yaşadığı yer alan St.Simon Manastırı’nın bulunduğu bölgenin Belediyemiz İdari Sınırlarına dahil edilmesi hususunun imar komisyonuna havale edilmesine oy birliği ile kabul edildi.” ifadelere yer verildi
TARİHİ BİLGİLER
Samandağ – Saman-Dağ (Arapça : السويدية, as-Sūwaydīyah) Genç olan Aziz Saint Simeon’un bu bölgedeki dağlarda yaşamasından sonra koyulmuştur. Saman ve Dağ sürekli aynı olarak anıldığından bu bölgeye Saman-DAĞ ismi verilmiştir. Saint Simeon çok sevilen biridir ve iyilikten başka bir şey bilmeyen bir Azizdir. Saint ‘Aziz’ anlamına gelmektedir.
Hikayesi
521 yılında Antakya’da doğdu. Babası Yuhanna, onu büyütmesi için annesi Martha’ya bırakarak bir depremde öldü. Çocukluğunun erken zamanlarından itibaren çileci bir hayat yaşadı ve kendisine sıkça görünen Aziz Vaftizci Yuhanna’nın özel koruması ve rehberliği altındaydı.
Genç bir adamken keşiş oldu ve bir görüm gördü ki bu görümde Rab ona yakışıklı bir genç olarak görünmüştü ve kalbini coşkun Mesih aşkı ile doldurmuştu. Bu görümden sonra bir sütun üzerine taşındı ve burada on sekiz yıl boyunca tek başına dualar ve Mezmurlar okuyarak yaşadı. Daha sonra ‘Harika’ diye adlandırılan dağa gitti, çorak bir alanda on yıl yalnız yaşadı. Bundan da sonra bir başka sütuna taşındı ve son derece zor şartlar altında elli beş yıl burada yaşadı. Bu zaman boyunca mucizevî işleri ve önsezileri ile tanındı.
Prologue onun hakkında şöyle diyor: ‘Onun Allah’a olan sevgisinin derecesi ona verilmiş nadir bir lütuf gibiydi. Öyle ki bu sevgiyle her çeşit hastalığı iyileştirebiliyor, yabani hayvanları evcilleştirebiliyor ve dünyanın en uzak bölgeleri ile insanların kalplerini algılayabiliyordu. Bedeninden alınmıştı ve cennetleri görmüştü, meleklerle konuşmuş, şeytanların sinirini bozmuştu, peygamberlikte bulunmuştu. Bir defasında otuz gün boyunca hiç uyumadan ve daha uzun süre hiç yemeden, gıdasını meleklerin elinden alarak durmuştu.’ 85 yaşındayken ebedî uykusuna yattı. Hayatının 79 yılını çilecilik le geçirmişti.