Türkiyeli Olma Mecburiyetine Nasıl Geldik?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tam iki hafta önceydi. Bir televizyon programında, Sayın Başbakan’a, yeni hazırlanan Anayasa içinde “Kürt kelimesinin de yer alması” isteğinin nasıl aşılacağı konusunda, bir gazetecinin sorusu oldu. Başbakanımız kendinden gayet emin bir şekilde; TÜRKİYELİ KELİMESİ ŞEMSİYESİ ALTINDA toplanarak sorunun çözülebileceğini yaklaşık ifadelerle anlattı. Tamamıyla TBMM’nin konusu olduğu için bu cümle üzerinde durmak değil amacım.

Acaba biz bu duruma nasıl geldik? Asıl önemsediğim budur benim. Türkiye Cumhuriyeti ifadesinin yetmeyip; yanına Kürt, Alevi gibi eklemelerin yer almasını istemenin sebebi nedir? En az bin yıldır beraber olan bu insanlara son yıllarda neler oluyor? İşte en az on gündür bunları düşündüm. Tabi bu konunun çeşitli boyutunu, gerçeği karşısında diğer nedenlerini belki başka zaman yazmak nasip olur.  Şu an EĞİTİM boyutu üzerinde durmak istiyorum.

Kabaca EĞİTİM; Devletin kendi insanını, bizzat devletin bekası ve âli menfaatleri için yetiştirdiği müfredat programlarının, ilgili kurumlarca (Talim Terbiye Kurumu) hazırlanıp okullarda öğretmenlerce uygulanmasıdır.  Gençlerin eğitimiyle ilgili olarak Atatürk; “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada milletlerarası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevî unsurlara sahip olmayan kişilere ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur.” diyerek bu konuyu en veciz şeklinde ifade etmişlerdir. Ayrıca eğitimi eğitimciler “Bireyin davranışında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen yönde (Eğitimin amaçlarına uygun) değişme meydana getirme sürecidir.” şeklinde anlatmışlardır.

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana programlar böyle hazırlanıp uygulanmıştır. Uygulanmış; ama yazık ki, en az bin yıldan bu yana beraber olduğumuz, birlikte savaşıp yaşadığımız bu mübarek topraklarda yaşayan insanlarımız, kendilerinin de devletin asil evlatlarını, (Türk, Kürt, Laz, Alevi, Çerkez gibi daha birçok kimlikle yaşayan insanlarımızın) aynı eldeki et ve tırnak gibi ayrılamaz olduklarını, bazı güçler söyletmemiştir. Maalesef bu kışkırtmalara adeta çanak tutarak da bu günlere gelinmiştir.

Yapılması gereken yerine neler yapılmıştır? Saymakla bitmez. Deveye “Niçin boynun eğri?” demişler; deve, “Nerem doğru ki?” demiş. Tek başına iktidar olan bir partinin 4-5 bakan değiştirişi mi, her bakan değiştiğinde programların değişimi mi, olmadı sistemin değişmesi mi doğru? Bu değişiklikleri tartışamadan; emrivaki yapılıp, alelacele yürürlüğe konan uygulamalardan haberi bile olmadan giden bakanların bulunması mı doğru? Yoksa bu kör dövüşünde, geleceğimiz dediğimiz evlatlarımızın heba olması mı? Toplumun harcı, betonu olan değerlerimize öğretim programlarında yer vermediğimiz gibi, yer verilen konuların da yalan yanlış öğretilmesi mi doğru? Günlük ders saatlerinin çoğaltılması mı? Ana ders olması gerekli programların, mesleki derslerin seçmeli ders olarak verilmeye çalışılarak ayrışmanın zemininin hazırlanması mı doğru? Meslekte tecrübesiz yeni mezun öğretmenlerin doğu hizmeti olarak atamalarının yapılması mı doğru?  Meslekte kusurlu memurların doğuya sürülmesi mi? Öğretmen yetiştirme yöntemleri mi?

Bu yanlışları çoğaltmak mümkün… En acısı da; yapılan yanlışların, geleceğimiz olan evlatlarımıza yapılması gerçeği değil mi?

Netice olarak; “Türkiyeli” olma mecburiyetine gelinme nedenlerini belirtmeye çalıştığım uygulamaların yanında; ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel nedenlerden başka, milletleri millet yapan değerler de vardır. Bu değerlerden bu güne kadar ne hikmetse hiç bahsedilmemiş olduğu gibi, devlet bu değerleri müfredatlara koyma gereği duymamış, müfredat programlarına koyduğu değerlerimizi de gerektiği gibi öğretmemişlerdir.

Bayrak nedir? Cumhurbaşkanlığına saygı niçin gereklidir? Din, dil, vatan birliğini anlayıp yaşamanın sonucunda, toplumların kendilerine nasıl özgüvenlerinin geldiğini ve birbirlerini sevmek lezzeti ile sarhoş olmanın hazzını hissetmelerini vermek aslında hiç de zor değil. Verilen konular benimsenerek, insanlarımız davranışlarında değişiklikler kazanarak bu çalkantılı yıllar geçmeli. Yoksa birden “Türkiyeli” olma fikri ile bu insanları bir arada tutamazsınız. 05.02.2013

Not: Bu değerleri, eğitim açısından nasıl öğretilmesi gerektiği ileriki yazılarımda işlemeye çalışacağım.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türkiyeli Olma Mecburiyetine Nasıl Geldik?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

  1. 11 Şubat 2013, 22:58

    Sayın hocam kaleminize yüreğinize sağlık çok güzel bir yazıydı.Bizleri bilgilendirme dikkatimizi çekme noktasında yazılarınızı bekliyoruz.Saygılarımla..

    Cevapla
  2. 11 Şubat 2013, 09:13

    Sayın haocam, Türk Milletinin duygularına tercüman olmuşsunuz. Devlet büyüklerinin görmesi gereken tehlikeleri siz görüp uyarılarda bulunmuşsunuz. Yazılarınızı zevkle okuyor ; devamını bekliyoruz.

    Cevapla
  3. 7 Şubat 2013, 10:15

    Beğenmediğimiz 1982 Anayasamıza göre; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılması gerekirken, maalesef Türkiye’de bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açıldığı gibi, bu esaslardan da sapmalar olmuştur.

    Eğitim ve öğretim hürriyetinin, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaması gerekirken, Anayasa ve Cumhuriyet düşmanı bir nesil yetiştirilmiştir.

    Devlet kurabilmiş milliyetlere ‘Millet’ dendiği halde, milleti milliyetlere bölme projesi uygulamaya konmuştur. ABD ve AB’nin Kürt milliyetini millet yapma ve Kürtleri devlete kavuşturma projesi Türkiye’yi de bölerek hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

    Şu bir gerçektir ki, PKK terörü yalnızca Türkiye’nin terörü değildir; PKK terörü, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası bir terördür. Böylesine uluslararası düzeyde ve bugüne kadar bölgede çok amaçlı olarak kullanılan PKK terörünü, MİT Müsteşarı ile PKK elebaşının aralıklı görüşmelerle ve müşteren çözüme kavuşturmalarının mümkünatı yoktur. Terör elabaşısının, Türkiye’de yaşayan 15-20 milyon Kürt vatandaşımızı temsil etmesi mümkün müdür? Aslında Türkiye’de ‘Kürt Sorunu’ yoktur, aksine Kürtler Türkiye için sorun olmaya başlamıştır. Diğer 35 etnik kökene veya değişik din ve mezheplere mensup vatandaşlarımızın da Kürt vatandaşlar gibi değişik talepler ile Türkiye’nin karşısına çıkması halinde, devletin bütünlüğü ve miletin birliği diye birşey kalır mı acaba?

    Bu sebeplerle de, herkesin aklını başına alması ve toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Anayasamızın başlangıcında belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti çatısı altında yaşamayı hak etmesi gerekir.

    Aksi takdirde bu ülke ve millet bölünmeye mahkûm olur. Hiç kimsenin, Türkiye’yi Ortadoğu ülkelerine benzetmeye hakkı yoktur. Ben, Türk ulusunun böyle bir meceraya yol verebileceğine ihtimal veremiyorum!

    Cevapla
  4. 7 Şubat 2013, 09:57

    bin yıldır sorun yok.. Huzur var. Üç kıtaya hakimiyet var. Atalarımız gittiği yerlere huzur götürmüş, güven götürmüş, adalet götürmüş.. Müslüman olan topluluklara Türk oldu denmiş..
    Dolayısı ile şimdi Türkiyelilik fikri nereden çıktı? Nasıl bu duruma gelindi? Nerelerde, Nasıl yanlışlar yapıldı da Türkiyelilik fikrine gelindi?
    Hocam yazısındabeni izleyin, yazılarımı takip edin diyor. “Bu değerleri, eğitim açısından nasıl öğretilmesi gerektiği ileriki yazılarımda işlemeye çalışacağım.” diyor.
    Hocam Allah (c.c.) Razı olusun sizden.. Kaleminize kuvvet.. Yüreğinize sağlık.. Sabırsızlıkla yazılarınızı bekliyoruz…

    Cevapla
  5. 6 Şubat 2013, 22:55

    Saygıdeğer Hocamız,eğitimimizin ne garip hallere getirilişini,vatanımızın ve insanlarımızın ne şekillere düşürüldüğünü çok güzel ifade etmiş,gönlümüzden geçenleri can’ı yürekten dile getirmiştir.Kalemine sağlık Hocam.Yazılarınızın devamını bekliyoruz.Saygılarla…

    Cevapla
  6. 6 Şubat 2013, 21:12

    Bir eğitimci olarak çok doğru bir konu üzerinde çalışmış, araştırmış ve yazmışsınız hocam. Ellerinize sağlık. Şunları söylemeden edemeyeceğim. Yeni hazırlanan anayasada Kürt kelimesinin yer almasının isteği beni de derinden etkiledi. ”Bu duruma nasıl geldik ?” diye kendime sormadan edemiyorum. Bazı kişi ve kurumlar Türkiye’nin etnik yapısı hakkında ısrarla yanıltıcı ve abartılı rakamlar veriyorlar. Başbakanımız Sayın Erdoğan kendi ağzıyla Türkiye’de 32 etnik kökenli halk olduğunu söylemişti hatırlarsanız. Kimmiş bu etnik “halklar”? Azeriler, Karapapaklar, Türkmenler, Yörükler, Dadaşlar, Uygurlar, Tatarlar, Kazaklar, Çepniler, Avşarlar, Ahıskalılar, Pomaklar, Tahtacı Türkmenler, Abdal Türkmenler…. vs. İyi de kardeşim, bu toplulukların hepsi sapına kadar TÜRK ! Hepsi aynı dilin, aynı soyun, aynı kültürün mensupları. Büyük çoğunluğu Oğuz-Kıpçak boyuna mensup. Bu etnik grupları birbirinden ayırmak çok büyük bir hatadır. Türkiye’nin sonudur.

    Hocam sizin de dediğiniz gibi; ”…ama yazık ki, en az bin yıldan bu yana beraber olduğumuz, birlikte savaşıp yaşadığımız bu mübarek topraklarda yaşayan insanlarımız, kendilerinin de devletin asil evlatlarını, (Türk, Kürt, Laz, Alevi, Çerkez gibi daha birçok kimlikle yaşayan insanlarımızın) aynı eldeki et ve tırnak gibi ayrılamaz olduklarını, bazı güçler söyletmemiştir.” O bazı güçler iyi ki var hocam.

    Ha bir de söylemeden edemeyeceğim. Herkesin ağzında sakız gibi dolaşan şu söz; ”Eğitim sistemi berbat” bunu ben değil, Türkiye’nin %49.9’u (bu orana dikkat !) söylüyor. Eğitim sitemindeki düzensizliğin, boş vermişliğin ve ihmalkarlığın giderilmesi gerekirken, en son yapılacak şeyleri yapıyoruz. Örneğin; okullardaki kılık-kıyafetin serbest olması… Eğitimin belli başlı demirbaşları yok ortada. Onların yerine en son yapılacak olan kılık-kıyafetin serbestliğini ilk başta yapıyoruz. İnşallah eğitim sistemindeki asıl gerekli olanları da yaparız.

    Sonuç olarak; vatanına, milletine, bayrağına ve atasına sahip çıkacak neslin bu devletin okullarında yetişeceği unutulmamalıdır. Devlet bu yeni nesle sahip çıkmayıp onları birbirine düşürüp ayırmaya çalışırsa, onlara uygun eğitim ortamını sağlayamazsa vay halimize…

    Sözlerimi Atatürk’ün o meşhur sözüyle bitirmek istiyorum; ”Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.”

    Sağlıcakla kalın hocam…

    Cevapla
  7. 6 Şubat 2013, 20:21

    Hocam harika yazmış ve ifade etmişsiniz..

    Cevapla