featured

Abdo Muhammed Şeyho

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Abdo Muhammed Şeyho ( Bu Yazı Gerçek Bir Yaşam Hikâyesidir, Kırıkhan’da yaşanmıştır, yaşanmaya da devam ediyor. )

Şeyho

Abdo Muhammed Halep’te yaşıyor, muhtemelen imamlık yapıyor. Yaklaşık 2 yıldır komşularının çoğu Türkiye’ye sığınmış Abdo topraklarını bırakmamış, bir iş dönüşünde evine geldiğinde varil bombasının isabet ettiğini görüp çığlıklar atıyor.

3 çocuğu ve bir eşi ortalarda görünmüyor, hemen orada bulunan komşularına sordu
– Yavrularım eşim nerede diye
Orada bulunanlar eşi ve çocuklarının yaralı olarak Cilvegözü sınır kapısından ( Bab-El Hava) Türkiye’ye gönderildiğini söylüyorlar.
Abdo için o andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Abdo çaresizce Hatay’a geliyor, çocuklarını ve eşini arıyor, ölümü sağ mı diye çırpınıp duruyor.
Abdo yol bilmiyor, başka bir ülkede yaralılarını arıyor, 112 üzerinden yaralılar çeşitli hastanelere sevk edilmiş ama Abdo’ya cevap verecek, derdine merhem olacak bir makam yok, olsa bile Abdo bilmiyor.

Neyse uzatmayalım Abdo 3-4 gün yaralılarını arıyor. Antakya’da, Reyhanlı’da, MKÜ Araştırma Hastanesinde hiçbir yerde yok, ne ölüsü var nede dirisi var. Abdo eşini ve bir kızını Kırıkhan Devlet Hastanesinde bulmuş. Eşi belden aşağı yanmış, kızı sağlam. Fakat biri yedi yaşında erkek, diğeri 3 yaşında kızı kayıp. Devlet Hastanesi çalışanlarından birisi bizim yöneticilerimizden Fuat İpek’i buluyor, Fuat’ta beni buluyor. Fuat her zamanki heyecanı ile Abdo’nun başına gelenleri bana özetliyor. 2 çocuğunun kayıp olduğunu bana anlatıyor.
Ve HAYAD Derneği o andan itibaren devreye giriyor HAYAD’da bu olaylar artık sıradan olaylar. Hemen hemen her gün bu tür olaylarla karşılaşıyoruz.
Hemen her zaman olduğu gibi başımız sıkıştığında arayıp çözüm bulduğumuz Sağlık İl Müdürümüz Sebahattin Bey ve İl Afad Müdürümüz Halil Beyi arıyoruz.
İki Müdürümüzde müdür olma ötesinde iki iyi insan, çözüme odaklı gayretli kardeşlerimiz. İlk gün bir hastamızın akıbetini öğreniyoruz, aslında iki hastanın akıbeti de belli.

Fakat üç yaşında iki çocuk hangisi bizim aradığımız onu ikinci günde anlayabiliyoruz. Allah Devletimize zeval vermesin. 7 yaşındaki erkek çocuğu Ambulans Helikopterle Ankara’ya bir hastaneye götürmüşler. İleri derecede yanık var, hemen Ankara’daki hastaneyi arıyorum, maalesef çocuk kurtarılamamış. Morga kaldırmışlar.
Tabi ben bir taraftan telefonla konuşuyor bir taraftan da çocukların babasının tepkilerini takip ediyorum, Abdo çocuklarının öldüğünü bilmiyor.
İkinci çocuğu Defne Hastanesinde buluyoruz maalesef oda kurtarılamamış. Devlet Hastanesi morguna kaldırılmış. Ben konuştukça babası heyecanla beni takip ediyor. Fuat’a diyorum ki iki çocuğu maalesef ölmüş, oda bana söylemeyelim diyor. Bende Fuat bugün olmasa yarın söylememiz lazım onun için benim dediklerimi sen tercüme et diyorum.

Üzgün bir halde Abdo kardeş Allah bizide sizide çetin bir imtihandan geçiriyor diyorum. Allah Bakara Suresinin son ayetlerinde “ Yarattığım hiçbir kuluma taşıyacağından fazla yük vermem” diyor.

Dememle beraber Abdo herşeyi anlıyor gözlerinden boncuk boncuk yaş dökülmeye başlıyor, Abdo ağlamıyor ama gözyaşlarına da mani olamıyor. Sonra Abdo bizi allak bullak eden sözler sarf ediyor. Fuat’la bir birimize bakıp şaşırıyoruz.
Abdo diyor ki “ Ya Hacı Rahmi sen imtihan diyorsun ama biz imtihanı çoktan kaybettik” diyor.

Siz açın Isra Suresinin 16. Ayetini okuyun bizim başımıza gelenleri biz biliyoruz. Allahu Ekber bunca yıl Kuranla ilgileniriz böyle bir ayetten haberimiz yok.

Ayet şöyle diyor
Isra Suresi 16
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimiz zaman, varlıklı şımarıklarını idareci yapar, iktidara getiririz. İlâhi-İslâmî emirleri uygulamayı emrettiğimiz halde, onlar orada, doğru ve mantıklı düşünmeyi terkederler, hak dine itaat dışına çıkarlar, günah, isyan, inkâr bataklığına dalarlar. Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmedikleri için, o memleket halkı gerekçeli olarak cezaya müstehak olur. Biz de orayı darmadağın ederiz.

Ayetten sonra ilk defa bu kadar net olayı tahlil eden bir Sureyle karşı karşıya olduğumuzu şaşırarak anlıyoruz.

Tabi Abdo’nun macerası daha yeni başlıyor. Telefonlarla dostlarımızı devreye sokup bir Ambulans buluyoruz, Ankara’dan Kırıkhan’a cenazeyi getirmek için sağolsun dostların sayesinde ambulans bulunuyor. Morgla görüşüp cenazeyi almak için hamle yapıyoruz. 100. Telefondan sonra bir vicdanlı yetkili buluyoruz. Oda kısaca otopsi yapılmadan cenazeyi alamayacağımızı söylüyor, cenaze sahibinin durumunu anlatsak ta pek dinlemiyor, telefonu kapatıyor. Sonra başkalarına ulaşıyoruz, Adli Tıp’la görüşüyoruz 100. Telefon sonunda savcı cenaze sahibi gelmeden cenazeyi vermeyeceklerini beyan ediyor.

Ben hemen Ankara’da Astsubay olan Arif Kaya’yı arıyorum “ Arif cennete gitmek ister misin? Diye soruyorum Abi neden olmasın diye gülüyor” olayı anlatıyorum illa cenaze sahibi gelmesi gerektiğinden bahsedildiğini, cenaze sahibininde dil bilmediğini, yol bilmediğini, parası olmadığını, psikolojisi bozuk onun için biz Kırıkhan’dan gönderelim sen ankara’da karşıla Adli Tıp’a git işlemler sonunda Ambulansla buluşup cenazeyi al gel diyorum.

Tabi abi diyor, yarın izin alıp bu görevi yaparım diyor. Sonra savcılıktan tercüman olmasa otopsi yapamayacaklarını anlıyor. Arif’e teşekkür edip tercüman arayışına giriyoruz, sonunda bir tercümanda buluyoruz.

Akşam Abdo’nun biletini alıp Ankara’ya gönderiyoruz. Adli Tıp’ta ikinci gün iş bitiyor, Ambulans için bizzat cenaze sahibinin Keçiören Belediyesine gitmesi gerektiğini bize bildiriyorlar. Bizde kardeşim adamın iki çocuğu rahmetli olmuş yabancı bir adam Ankara’da tek başına nasıl Keçiören’i bulacak deyince telefon kapanıyor.

Tekrar Araştırma yine Allah dostların eksikliğini vermesin bir şekilde o işte çözülüyor. Akşam cenaze Kırıkhan’a doğru yola çıkıyor. İkinci gün Kırıkhan Devlet Hastanesi morguna koyuyoruz, ikinci cenaze Antakya’da onu da alıp ikisini birlikte Kırıkhan’da defnedeceğiz.
Bu ara sağ olsun Fuat kefen mezarlık gibi işleri tamamlamış mezar açılmış biz o ara Sait Hoca’ya Hocam bu insanların sahibi yok, arkadaşlara mesaj atalım tüm arkadaşlarımız la beraber mezarlığa gidelim, sahipsiz olduklarını hissetmesinler.

Hocam her zamanki nezaketiyle Tamam Abi diyor. Bu ara ikinci bir Araç’ı Antakya morguna gönderiyoruz. Bir haftadır iki cenazeyle uğraşıyoruz daha defnedemedik. Cumartesi diye Savcı, Pazartesi gelip otopsi yapacak denildiğinden Pazartesini bekliyoruz. İki çocuğu morgda hanımı yarı yanmış hastanede insanın ruh halini takip ediyor üzülüyorum.

Sait hocayı tekrar arayıp Hocam cenazeler Pazartesine kaldı Hocam tekrar mesaj atıyor mesaj aynen şöyle “ Merhaba Hayat gönüllüleri bugün saat 16.00 da yapacağımız cenaze merasimi Devletin tatilde olması münasebeti ile Pazartesine ertelenmiştir. Pazartesi mezarlıkta görüşmek üzere”

Uzatmayalım Pazartesi oluyor iki cenazeyi bir tabuta koyup morgdan çıkıyoruz. Abdo eşim çocukları son bir defa görsün diyor. Bizde çocuklar yanmış eşin yaralı uygun değil desekte ısrar edince iş Fuat’a düşüyor. İlk iş kadına iğne yaptırmak oluyor. Kadın hemen şüpheleniyor Ana yüreği Ayan oluyor “ Neden bana iğne yaptınız” diye sızlanmaya başlıyor. Sonra en feci an geliyor.
Bir tabutta iki yanmış çocuk, kadın bir feryat ediyor hastane inliyor “ Allah’ım kalbimi söktün aldın benden, oğlumu senden dilenmiştim, şimdi benden aldın ”diye feryat ediyor.

Anlatılmaz saniyeler sanki yıl gibi geliyor. Sonra Hayad Derneğinin önüne geliyor cenazeler, Hayad Gönüllülerinden Allah razı olsun, kalabalık bir cemaat oluyoruz.
Hava yağmurlu mezarlığa gidiyoruz, Abdo son cenaze namazını ben kıldıracam diyor. Cenaze namazı bitiyor yan yana gömülüyorlar. Gözüm Abdo’da hem ağlıyor hem dua ediyor. Cenazeler aradan geçen 10 günün sonunda toprakla buluşuyor.

Yaralı kadın Kırıkhan Devlet Hastanesinde tedavi oluyor. İskenderun’a sevk ediliyor orada da Hayad ilgisini esirgemiyor. Bir ara kadının ayakları kesilme tehlikesi geçiriyor. Orada taburcu ediyor. Allah razı olsun Hayad’dan kadını Bilim Hastanesine Dr. Şeref’e teslim ediyoruz.
Orada şifa buluyor Antakya’da plastik cerrah kontrolünde kadın yürüyecek hale geliyor. 2 Bin 600 TL Mehmet Kokum, Dr. Şeref Vardı’nın ricası Murat Hekimoğlu’nun rızası ile Bin 600 TL ye düşürülüyor. Onu da Hayad ödeyecek.

Kadın çocuğu ve Abdo 1 ay Hayad Derneğinin misafirhanesinde kalıyor. Şimdi ise bir eve yerleştirilip tüm ihtiyaçları Hayad tarafından karşılanıyor.
Bu yazıyı yazmamdaki sebep bir tane değil birçok ders çıkarılacak onlarca mesaj içindir. Bir kaçını ben sayayım gerisini de siz çıkarın.
– Suriye’de olan olaylar komşuyu nasıl ilgilendiriyor
– Yaralı Suriyelilerin durumlarını gösteren çarpıcı bir örnek
– Yaralanarak Türkiye’ye getirilen Suriyelilerin durumlarını takip edecek bir mekanizmanın olamamasındaki zorluklar
– On günlerce morglarda kalan körpe bedenlerle kendi çocuklarını düşünüp empati yapmayan doktorlar, Savcılar konu ile ilgili tüm insanların vebali
– Yaşanan dramlara kör sağır olan yöneticiler
– Yaşanan dramlara aslan gibi tepki koyup çözüm yolu bulan az sayıda yöneticiler ( Hatay Valisi, Sağlık İl Müdürü, Afad Müdürü, Altınözü Kaymakamı gibi)

Ve asıl önemlisi insanın olduğu her yerde ki olan tüm problemlere koşturan insani yardım dışında ölümden düğüne ambulanstan kefene, mezarlıktan tedaviye her alanda iki yıldır dimdik ayakta kalan bazı yöneticilerinde baltalamaya çalışıp başaramadıkları bir derneğin HAYAD’ın yiğit evlatlarının varlığı ve ilçemizi Hatay’ın Merkezi yapıp Dünya’daki tüm ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarına Kırıkhan’ı tanıtan bu kardeşlerimi gönülden kutluyorum.

İyiki varsın HAYAD diyorum

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Abdo Muhammed Şeyho

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 13 Mayıs 2014, 09:11

    Hacı abi Allah senden de razı olsun öncülük yapmayayaydın kim kimi tanır,bu kadar küllü hayırlar nasıl işlenirdi.

    Cevapla