featured

Amik ve Anadolu Öyküleri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayatı mücadelelerle geçen, rahata, kolaya değil zora talip olan Sayın Erhan Palabıyık tarafından kaleme alınan “Amik ve Anadolu Öyküleri” adlı kitap 2010 yılında Reyhanlı Kültür-Amik Ovası Bülteni Yayınları’ndan çıkmıştır.

Yazarın “Sanatçı dostu M. Adil Çetin Bey’e saygılarımla.” notuyla imzalayarak takdim ettiği kitap 269 sayfa olup, 14 hikâyeden oluşmaktadır. Kitaptaki hikâyeler Amik Ovası ve İç Anadolu-Güneydoğu Anadolu’da geçmektedir. Buralarda hüküm süren feodal yapıyı işlemektedir. Yazar, olaylar ve kahramanların gerçek olduğunu ifade etmektedir.

Yazar, Hatay’ı, Amik Ovası’nı o kadar çok seviyor ki, sevgisini ve vasiyetini şöyle dile getiriyor: “Bir gün ölürsem eğer, beni Amik Ovası’na gömün demiştim, öykülerimle Amik Ovası’nda emekçilerin nasırlı ellerinde alınlarından damlayan terle birlikte toprak olmak istiyorum!!”

Kitaptaki hikâyelerin başlıkları şöyle: Ağanın Asil İti ve Amelye, Ağa-Şalvar ve Kundura, Piç Osman, Çörtük Rasim, Yalancı Şahit, Yağmur Yağdıran Altın Diş, Deli Yaşar, Satlık Oruç, Fırat’ın Gözyaşları, Gürcü Bacı, Kelleci Süleyman Efendi, Namazı Bozan Haller, Şeriat Hükmü, Votkacı Hoca.

Kitaptaki “Ağanın Asil İti ve Amelye” başlıklı hikâyeden bazı bölümler şöyledir:

“Çiftliklerin giriş kapısına, kocaman harflerle ağaların adları yazılırdı. HASAN AĞA ÇİFTLİĞİ, MEHMET AĞA ÇİFTLİĞİ, KEMAL AĞA ÇİFTLİĞİ gibi. Nedense yoksulların kapısında hiç Yoksul Ahmet, Ezilen Mehmet, Kimsesiz Kemal yazmazdı. Emekçilere verilen unvanlar gariban, yoksul, cıbır, kimsesiz, köylü, ırgattı. Allah’ın adaletinin, Amik Ovası’na yansıması böyle oluyordu herhal… Ağaların, hem Amik Ovası’nda, hem de devletin nezrinde dokunulmazlıkları vardı. Ne de olsa onlar, asil insanlardı. Onları anaları doğurmamış, altın, gümüş tanrısı tarafından yaratılmışlardı… O, yanlarından hiç eksik etmedikleri hezeryan sopaları, o şaklattıkları kırbaçlar da asillere mahsustu elbette. Tanrılarının yeryüzündeki temsilcileriydi bunlar… Amik Ovası’nda kimsenin adını bile bilmediği yiyecekler, ağaların sofralarında bulunurdu. Etrafa yayılan eğlence sesleri, yoksulun açlık seslerini bastırmak içindi adeta. Geceyi ikiye bölen mavzer sesleri de yoksulları korkutur, sindirirdi… Ağalar, Amanos Dağı’nı bile zapt etmişlerdi. Dağın eteğine kurdukları Belen Yaylası, zulmün kartal yuvasıydı. Amik’in sıcağından korunmak için Belen’e gelirlerdi ağalar. Yoksulları ise ne Amik’in sıcağından, ne de ağaların zulmünden koruyacak bir Amanos yaratılmamıştı henüz… Şükrediyordu yoksullar… Dualar Allah için değil de karınlarını doyuran ağalar içindi. Allah, uzun ömürler versindi ağalara. Hatta onların ömründen alsın, ağalara versindi. Bu kadar teslimiyetçi ve dağılgandı köylüler.

Ağaların çiftlikleri, kurtarılmış bölgeleriydi… Buralarda devletin, hükümetlerin hükmü geçmez ve işlemezdi. Tek geçerli olan, ağaların koydukları kurallar ve kanunlardı. Zaten kanunlar da yoksullar için değil miydi? Ağalar, ellerini kaldırsa, kullar tarafından emir sayılıp yerine getirilmiyor muydu?”

Buradan bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Herkesin olduğu gibi yazarların da bir dünya görüşü vardır. Kitaplar, zaman zaman yazarının dünya görüşünü yansıtır. Benim de bir dünya görüşüm vardır. Ancak ben her görüşten insanın yazdığı kitapların tanıtım yazılarını mümkün mertebe yazmaya çalışıyorum. Tanıtımını yaptığım kitaplarda eleştirilecek taraflar muhakkak vardır ama ben kitap eleştirisi yapmıyorum. Kitap tanıtımı yapıyorum. Muhtevanın doğruluğu veya yanlışlığına bakmıyorum. Kaynakların doğruluğuna, alıntılarda kaynak gösterilip gösterilmediğine de bakmıyorum. Bu konular kitap eleştirisine girer. Benim yaptığım ise kitabı tanıtmak, insanları kitaptan haberdar etmek. Muhtevaya okuyucu karar versin istiyorum.

 

M. Adil ÇETİN

Araştırmacı – Yazar

 

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Amik ve Anadolu Öyküleri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir