Ana Dilde Eğitim

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanların topluluk olarak yaşamasının ön şartı; aynı dili konuşuyor olmalarıdır. Bu bağlamda, aynı dile sahip olmayan bir toplumun fertlerinin bir arada olmaları mümkün değildir. Onun içindir ki; insanlığın var oluşuyla birlikte dil vardır ve bir milletin öz varlığını sürdürebilmesi için, kendi içinde aynı dili konuşması birinci derecede öneme haizdir. Bunu önemsemeyen milletler her daim tarihin mezarlığında yerlerini almışlardır.

Dilin önemini kavrayan milletler, yabancı dillerin etkisinden kurtulmak için enstitüler ve üniversitelerde bölümler açarak, konuyla ilgili ilim adamları yetiştirip, dillerini muhafaza amacıyla gayret göstermektedirler.

İnsanların ana dillerini konuşmaları elbette en doğal haklarıdır. Ancak birlikte yaşadığı başka topluluklar varsa, bunlardan birinin dilini ortak dil olarak kabullenmeleri de, aynı doğallıktaki bir mecburiyettir. Bu ortak dilin seçimini ise tarih belirler. Tıpkı, Anadolu için 1071’de Sultan Alparslan’ın Malazgirt Zaferiyle belirlediği gibi…

İşte o günden beri, bu topraklarda Türkçe konuşulmaktadır. Sonsuza kadar da böyle devam edecektir.

Son günlerde, yeni anayasa hazırlıkları çerçevesinde, herkesin kendi ana diliyle eğitim hakkına sahip olması için, malum çevrelerin gayretlerinin olduğunu, medyadaki beyanlarından anlamaktayız. Hatta bu isteğin, kanlı terör örgütü PKK ve onun toplumdaki uzantıları tarafından da sıkça dile getirildiğini işitmekteyiz.

Olmaz ya; hadi bir an bunun gerçekleştiğini varsayalım. Sayın Başbakan’ın açıklamasına göre, Türkiye Cumhuriyeti otuz altı adet ayrı etnik unsuru içinde barındırmaktadır. Yeni bir anayasa hazırlanırken, bu hakkın etnik guruplardan birine verilip, bir diğerine verilmemesi gibi bir durum olamayacağına göre; mademki haktır, otuz altı etnik gurubun tamamına verilmesi gerekecektir.

Olmaz ya; hadi bunun da verildiğini düşünüp varsayımlarımıza devam edelim. Otuz altı ayrı dilde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite açtık ve hatta öğretmeni olmayan okullara da dışarıdan öğretmen ithal ederek, eğitim ve öğretime başlattık diyelim. Yaklaşık on beş yıl sonra da, insanların bu okullardan, kendi anadillerinde eğitim görerek mezun olmaya başladıklarını düşleyelim.

Olmaz ya; hadi düştür diyelim ve devam edelim. Otuz altı etnik unsurun fertlerinin bir kısmı mesleğiyle ilgili işyeri açsın, bir kısmı da devlette görev alsın.

Devam edelim ve kendimizi mahkemede varsayalım…

Hâkime derdini anlatmak için gittiğinde, eğer hâkim konuştuğun dili bilmiyorsa; ya mahkemeye otuz beş tercümanla gidecek ve derdini anlatacaksın, ya da hâkim yanında otuz beş tercüman bulundurmak zorunda kalacaktır.

 

Sanmayın ki bu problem yalnızca mahkemelerde olacak; tüm resmi ve özel kurumlarda aynı dertler fazlasıyla yaşanacaktır.

Böyle hayaller gerçekleşemeyeceğine göre, herkes aklını başına toplayıp, bin yıllık kardeşliği bozacak davranışlardan uzak durmak mecburiyetindedir.

Türkiye Cumhuriyeti düşmanları, 1923’ten bu yana, baskıyla ana dillerinin konuşulmasının engellendiğini iddia etmektedirler. Oysa ihtilal dönemlerindeki kısa süreli baskılar, toplumun her kesimine yapılmıştır. Bu baskıdan herkes nasibini almıştır. Şu durumlar, uzun sürede Türkiye Cumhuriyeti’nin bir politikası olarak uygulanmış olsaydı, bugün bu ülke sınırlarında Türkçeden başka hiçbir dilin bilinmemesi gerekirdi. Hâlbuki ülkemizin birçok yerinde, hala tek kelime Türkçe bilmeyen insanların varlığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.

Bundan dolayıdır ki; ana dilde eğitim isteği, Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmak ve yerine, hayallerindeki devleti kurmak isteğinden başka hiçbir şey değildir.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Ana Dilde Eğitim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

3 Yorum

  1. Sevgili Veysel Bey ; okuyucu kitlenize naçizhane bende katkıda bulunmak istedim.Yukarıdaki yazınızdan bende istifade ettim.Katıldığım yerler olduğu gibi katılamadığım yerler de var.Hatta iyice araştırma yapılmadan yazılan yerlerinde olduğunu gördüm.Amacım yazınızı düzeltmek olamaz.Böyle bir terbiyesizlik yapmam.Ancak devlet dili olarak Türkçeyi vurgulamanız çok doğrudur.Fakat koca bir imparatorluk ülkesinden geriye kalan ülkemiz etnik mozayik gibi olduğunu da unutmamalıyız.Dünya üzerinde var olan Fransa,İngiltere Almanya ,İspanya vs gibi devletler dede Resmi dil dışında pek çok diller konuşulmaktadır. Devleti Aliyye Osmaniye dede böyle dil sıkıntısı da olmamıştır.Osmanlı mülkü pek çok etnik halktan meydana gelmiştir.Tıpkı bugünkü Türkiye Cumhuriyetinde olduğu gibi.Türkiye Cumhuriyetinde hiç bir etnik kimliğin diğerinden üstün tarafıda olamaz.Bu ülke hepimizin …Bu ülkenin varlığı bizlerin varlıkları ile sağlanır.Ne kadar güzel yazmışsınız ” Bir milletin öz varlığını sürdürebilmesi için, kendi içinde aynı dili konuşması birinci derecede öneme haizdir.”İşte bu nedenle ülkemizde bulunan her millet kendi dili ile eğitim almalıdır.1923 yılından bu yana olan hatalar çok şükür 2002-2014 yılları arasında ortadan kaldırılıp,ilk okul çağında müslüman evlatları da kuran dersleri almaya başlamışlardır.Bu arada beni merak ederseniz sizin Arkadaşınız Turgay Coşkun’un kardeşiyim. Selamlar sevgiler….

    Cevapla
  2. 6 Mayıs 2013, 16:16

    Merhabalar Hocam:
    Bölücülerin isteklerini yerine getirerek, sözüm ona bu sorunu çözmeye çalışanlar, bunun Türklerin büyük bir nefret ve öfkesini çekeceğini de hesaplamalıdırlar. Bölücü başının önerilerini meşrulaştırmak, Türklerin birlikte yaşama isteklerini gözden geçirmelerine bile sebep olacak kadar kaygı verici olabilir. Tarih, bu masum millete bunları yapanları ilerde lanetle anacaktır. Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur. Unutulmamalıdır ki Türk milletinin her ferdi; hukukla sınırları çizilen haklardan eşit bir şekilde istifade edebilmektedir. Yöresi, kökeni ve inancı ne olursa olsun Türkiye’de yaşayan her vatandaşımız, modern millet tanımının gereği olarak, hiç bir ayrım gözetilmeksizin hukuki, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve insan haklarından sınırlama olmadan yararlanabilmektedir.

    Cevapla
  3. 5 Mayıs 2013, 11:43

    Eline sağlık Veysel bey. Çok önemli ve güncel bir konuya değinmişsiniz. Bu konuda ben de birşeyler eklemek istiyorum. Biliyorsunuz ben Yayladağının Suriye topraklarına uzanan Bayır-Buucak bölgesindanim. Bu bölge kesintisiz.72 köy ve mezradan meydana gelir. Tamamı Türk bölgesidir. Aralarında hiç arap köyü yoktur. Bizler 1950 yılında geldiğimizde anamız ve babamız hiç arapça bilmezdi. Suriye’de kalan benim 5 dayımda ve diğer akrabalarımda bilmezdi. Şimdi aradan 63 yıl geçti. Benim dayımın oğlunun oğlu Lise mezunu o da Türkçe bilmitor. İnanın bir yıl TÖMER denen dil okuluna gönderdik sonra yabancılar kontenjan sınavlarına katıldı. İşte asimilasyon budur. 60 yılda adamı bitirir. Ama Türkiyedeki değişik yerel dilde konuşmalar böylemi. Hem Türkçeyi biliyorlar. Hem kendi anadillerini konuşuyorlar. Onun için görüşüne katılıyorum. Oralardaki bir kaç art niyetlinin ideeolojik yaklaşımı bizleri yanıltmasın. Ha şu olsun yerel dilde de öğrenim yapmak öğrenmek isteyene hizmet verilsin ama ana dil olarak eğitim dili olarak yapılması gerçekten içinden çıkılmaz bir durum olur. Zaten normal ve sağduyulu düşünen kardeşlerimiz doğruyu söylemektedirler.

    Cevapla