featured

‘Bayır-Bucak sınırında’ Anlatılması Zor Anlar

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan hayatında öyle anlar oluyor ki anlatamıyor. İşte o ana anlatılması zor anlar deyip geçiyoruz. Bu ana büyüklerimiz “ nutku kurudu, veya nutku kurumuş “ derler. Bu deyim tam da o anı ifade eden özlü sözlerdir.

Tam da 24 Kasım günü idi. Rus Uçağının vurulduğu gün. Yayladağı’na gittik. Orada Suriye Türkmen Meclisinin İrtibat bürosunun merdivenlerinin başında karşılaştığım gencin  “hoş geldin dayıoğlu” diyerek boynuma sarılması ile hayallerimden kurtulmuştum. Adını hatırlamadığım bu genç, dayımın torunlarındandı. Öyle sarılıyordu ki kendisine Türkiye sarılsın, arka çıksın, sahiplensin der gibi idi. Sarılmayı bırakıp hüzünlü, nemli gözlerle “düğüne mi? Geldiniz “ diyebildi. İşte o an anlatılması zor andır. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim.

Bu gencin düğünü olacaktı. 5 yıl önce. Bende düğüne Aşık Gül Ahmet’i götürecektim. Olmadı. Düğünde olmadı. Bayır-Bucağın o uzun havalarını sevdikleri Gül Ahmet’te gidemedi. Hayallerimiz olmadı. Video çekecektik. Eski köy düğünlerindeki geleneklerimizi yaşatacaktık. Güreş olacaktı. Yahni olacaktı. Halay olacaktı. Dama asılan soğanı tüfekle vurma olacaktı. Seyirlik oyunlar olacaktı. Maniler kına yakarken Ceren türküsü söylenecekti. Gelin ata binecekti. Köyden köye düğüncü yayan oynayarak gelini götürecek. Davullar ağırlama, güreş, davet, oyun ve uğurlama havalarını çalacaktı. Bütün köyler davet edilecek, bende hiç  görmediğim akrabalarımı görmüş tanımış olacaktım. İşte şu anda çokta tanıyamadığım Dayımın torununun adını hatırlayamıyor, hangi dayımın torunu olduğunu bilemiyordum. Bizi birbirimizden ayırdılar. İçeriye geçip oturduğumuzda bile sanki benim kokumu ciğerlerine çekmek ister gibi tekrar tekrar sarılıp beni kokluyordu.

Çay getirdiler biraz sakinleşti. Konuşmaya başladı. “ Bombalar, kurşunlar, etrafa saçılıp dağılan ne olduğu belli olmayan, maddeler yağmur gibi üzerimize yağdı, yağdı, inanın sel oldu. Fırtına oldu geldi üzerimize.” Şeklinde konuşurken sanki farklı biri oluyordu. Gözlerinin bebeği büyüyor. Ses tonu yükseliyor eğilip doğrularak yapılması çok zor hareketler yapıyordu. Belli idi bombaların tesiri ile çok değişmiş, ruh hali bozulmuştu. Bu ara tekrar durdu. Derin nefes aldı. “ İnanırmısınız, o kadar yağmur gibi, sağanak gibi üzerimize etrafımıza yağan mermiler, bomba parçaları bizlere değmedi. Bizleri adeta yalayıp geçti.” Dedi. Gülümseyerek…

Arabaya bindik. Çocuklarını bıraktığı, çadırların olduğu kampa geldik. Çocuklarına sarıldı yaşlı gözlerini silerek öptü öptü. Eşine, babasına baktı. Önce annesinin babasının ellerinden öptü sarıldılar. Hıçkırıklar yükseldi. Eşine dönerek çocuklarıma iyi bakın derken bana döndü. “Dayıoğlu, bu çocuklar önce Allah’a, sonra sizlere ve Türkiye’ye emanet “ diyerek, büktü boynunu, yürüdü. Arkasından zor yetiştim. Arabaya bindik. “ Allahaısmarladık, hakkınızı helal edin, derken tekrar bana sarıldı. “Emanetlerime iyi bakın “ dedi.

Dayıoğlu, diğer arkadaşları ile, yiğit mücahitleri ile savaş bölgesine gittiler.

Savaş bölgesinde sadece bombalar yoktu. Karadan temizlik hareketi yapmaya çalışan İran’ın zebanileri, Rus’un votkacı sarhoşları, ile Mihrali URAL çetesi, başı boş, kan akıtmak can almak için, ölen evladının intikamı için gözü dönmüş, Türk düşmanı, it sürüsü Mihrali URAL çetei. Bunlar yine açıktan savaşan, öldüren takım. Esas ŞEBBİHA denen zibidi takımı. Bunlar, Nusayrilinin sözüm ona gençleri. Devlet gücünün olmayışından yararlanarak bir araya gelen, “ NUSAYRİ GENÇLİĞİ ANLAMINA GELEN “ çete. Bunlar: Irz düşmanı, hırsız, şımarık, kişilerin oluşturduğu grup. Gündüz, oranın yerlisi gibi gezen gece evlere, gözünü kestirdiği hanelere bela olan onursuz, şahsiyetsiz kişilerden bir araya gelen  bir güruh.

İnanın Bayır-Bucak’ın geçlerini üzerlerine atılan bombalar, kara hareketinde yağmur gibi yağan mermiler, helikopterlerin ölüm saçan ateşleri, onları üzmüyor. Adam gibi savaşsalar, bir şey değil. Kalleşçe, kadına kıza, çocuklara saldıran çeteler, yanında İslam’a karşı kin kusan İran’ın zebanilerinin ortasında kalmışsın. Ne yaparsın. Göç etmek bin yıllık ata yadigarı toprakları evleri bağ ve bahçeleri terk etmekten başka çare kalmıyor.  Tam Rusya’nın bombardımanı altında iken, kara harekatı düzenleyen Esed’in askerlerinin İran’ın askerlerinin etrafında dolanan bu it sürüleri anons yapıyor.  “ Erkeklerinizi Türkiye’ye kaçırın kadınlarınız bize lazım onlar kalsın “ anonsları. Böylesi moral bozan, savaş ahlakına da sığmayan bu söylemler altında mücadele yapılıyor.

Sonuç olarak; Savaş halidir. Ölümler unutulur ama, bir daha yüz yüze bakılmayacak imişiz gibi insanlığa ve ahlaka uymayan hareketler unutulmaz. Onun için bu yerli çığırından çıkmış çete müsveddeleri yarını da düşünmeli. İkincisi de: Bayır-Bucak’ı korumaya çalışan bu gözü kara serdengeçti gençlere yardım eli ulaşmalı, üst akılda devreye girerek bu ateşi söndürmeli. Aksi halde bu ateş sonunda bize yeni komşu getirir. Hatay’ımız daha sonrada Adana ve Gaziantep’imiz zorda kalır. İnşallah öyle olmaz. Olmamalı. Derken Allahtan hayırlısını diliyorum.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
‘Bayır-Bucak sınırında’ Anlatılması Zor Anlar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 Yorum

  1. 2 Aralık 2015, 22:57

    Kalemine ve yüreğine sağlık, iyiki varsınız.Atatürk onlara derki, çık Toros dağının tepesine bak etrafına, eğer bir Türkmen bir Yörük çadırında duman çıkıyorsa bilinki Türkler Zafere yakındır der.

    Cevapla
  2. 2 Aralık 2015, 22:56

    Atatürk onlara derki, çık Toros dağının tepesine bak etrafına, eğer bir Türkmen bir Yörük çadırında duman çıkıyorsa bilinki Türkler Zafere yakındır der.

    Cevapla
  3. 2 Aralık 2015, 22:36

    Yüreğine kalemine sağlık. Allah Türk Milletine yardımcı olsun

    Cevapla
  4. Yüreğine diline kalemine sağlık İsmet abi

    Cevapla