Erzurum’da Bir Kuş Var

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

O kış çok zor geçmişti Kür’ün öte yüzünde, fakat toprak yavaş yavaş uyanıyordu.

Baharın müjdesini veriyordu çiçekler.

İlkbaharın güzel geçeceğini haykırıyordu Ahıska’nın tüm doğası.

Her renk çiçek açıyordu kara kışa inat, kardelen gibi.

Aslan bey tuttuğunu koparan çalışkan yiğit bir bilge adamdı.

Sür’ün en güzel kızını sevmiş almıştı Mecnun’a inat.

Çoluk çocuğa karışmış 3 oğlu 2 kızı olmuştu, yıllar bir birini kovalamış zor yıllar gelip çatmıştı.

O bahar çiçekler uğursuz bir şeylerin habercisiymiş gibi hoyratça açıyordu, hava kurşun gibi ağırdı. Sanki tılsım bozulmuştu, bir şeylerin kötü gideceğini tahmin ediyordu bilge adam. Kür çayının öte yüzünde kıyımlar başlamıştı. Kurt düşmüştü ağaca bir kere, belli ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Kür’ün öte yüzünde göçler başlamıştı, bu yüzene.

Amansız bir göç başlamıştı kelle koltukta tabiri caizse. Aileler parçalanıyor ev bark terk ediliyor, canlarını kurtarmak için tüm anılarından vaz geçip yola koyuluyorlardı. Göç göç olmuş göçler yola dizilmişti bir defa. Dönüşü yoktu artık, çünkü artık Kür’ün öte yüzünde yaşam hakkı kalmamıştı.

Kara kış karalı gelmişti, katliamlar oluyor, sürgünler oluyor, kaçan aileler kurtuluyordu. Kür çayı kanlı akıyordu artık. Cennet olan Kür’ün öte yüzü cehennem olmuştu. Kafileler halinde gidiyorlardı; cehennemden cennete doğru.

Bazen çocuk ağlamalarından yakalanmamak için kundakta çocuklar boğulup atılıyordu. Bebekleri boğmak sıradan bir olay olmuştu artık. Soğumuş ölü vücutlara boş gözlerle bakıyordu; yüreği yaralı analar.

33 yılında buruk bir sevinç vardı Sür ’de. Kür’ün öte yüzünde yüreği Erzurum’da bir kuş için çarpacak bir çocuk doğmuştu. Erkek çocukları 4 e çıkmıştı, boranlı ve fırtınalı bir günde. Sevinçleri fazla sürmedi vakit gelip çatmıştı, terk edecekleri Kür’ün öte yüzünü. Cehennemden özgürlüğe kaçacaklardı ailecek. Fakat kundaktaki çocukların akıbetini biliyordu bilge kadın.

Yaşlı güngörmüş bir kadın akıl veriyordu; aç bırak sabiye yazıktır yaşasın sınıra yakın emzir karnı doysun, ağlamasın yaşasın diyordu, böylede oldu, sınırdan karnı tok geçti.

Gözlerini açtığında cennetteydi artık, cennet vatandaydılar.

Artık öz vatandaydılar, fakat kanatları kırıktı, tüm geçmiş anıları kalmıştı, sudan çıkmış balık gibiydiler. Bir taraftan geride bıraktıkları ailesi, bir tarafta biri kundakta 4 erkek çocuk, el kapılarında aç susuz ve çaresiz.

Kür’ün öte yüzünde kalanların yüreği buz kesmişti, bir gecede kalemleri kırılmıştı. Uzun bir yolculuğa çıkacaklardı, çünkü kafasına koymuştu moskof köpeği. Darmadağın edecekti Kür’ün öte yüzünü. Binalarıyla beraber kalpleri de buz tutmuş, zalim Stalin ve eli kanlı katili Beriya büyük Gürcistan hayali için düğmeye basmış bir gecede yüz binlerce insanı hayvan vagonlarında sürgüne göndereceklerdi. 11 Kasım gecesiydi, birden tüm evlere 5 dakika içinde dışarı çıkın diye haber salındı. Dışarı çıkanlar zorla hayvan vagonlarına bindiriliyor, buz gibi vagonlarda hayvan pislikleriyle yolculuğa zorlanıyordu. Karşı koyacak cesarette kimse kalmamıştı. Kür’ün öte yüzünde çünkü eli silah tutan herkes Alman Rus harbine gönderilmişti.

Savaşta taraf olmayan evladı Fatihhanlar Almanlara karşı zorla savaştırılıyorlardı, onlar savaşırken aileler zorla sürgüne zorlanıyordu. Trenle yolculuk günler sürdü, buz gibi demir vagonlarda ölenler yolda atılıyor, insanlar vagonlarda aç susuz meçhule gidiyordu. Yola çıkanların yarısı soğuktan, pislikten ve açlıktan telef olmuştu.

Aileler rastgele vagonlardan indirilip aile fertleri parçalanıyordu, yolculuk Sibirya da bitmiş binlerce insan yolda mezarsız, duasız ve sahipsiz bir şekilde telef olmuştu.

Kür’ün öte yüzünden kaçan aileler hiç olmasa vatanlarındaydılar, hiç olmasa hayvan vagonlarında ölmemişlerdi. Ama buruktular, kırık kanatlarıyla yeniden çırpınıp uçmaya çalışıyordular. Zaman hızla ilerliyor eski günlerin hayali büyüdükçe büyüyordu. Aslan beyin gönlünde ailesi paramparça olmuştu. Hiçbir haber alamıyorlardı Kür’ün öte yüzünden. Mutluluğu azda olsa çocukları yanındaydı, gerçi büyük kızı orada kalmıştı. Bütün akrabaları orda dolayısıyla yüreğinin bir yarısı da orada kalmıştı.

Ama burada da hayat devam ediyordu, yaşamalıydı. Bu arada kundaktaki çocuk büyümüş eli iş tutmaya başlamıştı. Deli dolu yüreği dağları delen azmi ve çekilen bunca acının verdiği hırçınlık vardı gözlerinde. Sabah akşam demeden çalışıyor insanüstü işler yapıyordu.

Bu arada Erzurum’un bir köşesinde 4 bacının iki erkeğin yaşadığı ailede heycanlı bir telaş vardı. Bir kızlarını gurbete gelin etmişler, diğer kızlarını da gurbetten istemişler ve gurbet acısına yeniden katlanacak olmanın derin sızısı vardı.

Artık deli dolu genç için yüreği muhabbet kuşu ürkekliğinde atan bir kuş vardı Erzurum’da.

Sınırda kundakta ölmesin diye aç bırakılan bebek şimdi dağlara sığmayan bir sevdanın akışına kapılmıştı. Kuş ürkekliğinde çarpan bir yüreği vardı artık.

Çok sevdalık çekti ve kavuştukları gün geldi, kader onları nereden nereye savurmuştu. Birisi Kür’ün öte yüzünden ayrı bir devletten, öteki başka bir devletten. Kader onları bir araya getirmişti. Onlarda mutluydular ama yine göç başlayacaktı.

Belli ki yeni liman arayacaktı, o liman bulundu ve Kırıkhan’a 72 de göç başladı. Yeni umutlar, yeni hayatlar yüreklerinde buruk sevinçler, hayat onlara zordu; fakat mutluydular. Çoluk çocuğa kavuştular, artık zor günler geride kalmıştı. 93 yılı mutluluğa ara verme yılı emir vaki olup bir trafik kazasıyla ebediyete göç eden adam. 1933 yılında kundakta Kür çayını geçen, boğulup atılmamak için aç bırakılan, sonradan doyurulup uyuyarak Kür çayını geçen bebekti.

O bebek benim babamdı Zekeriya Vardı idi, ruhu şad olsun. Bugünler çok andık, herkesin geçmişine Allah rahmet eylesin.

Bu yazıyı tarihin tekerrüründen dolayı yazdım. Suriye muhacirlerinin bugün çektiklerini benim ailem 1933 yılında çekmişti, onun için biz bu konuda biraz daha hassasız inşallah geçer, bu kardeşlerimizde evlerine kavuşur mutlu olurlar.

Şimdi yüce devletimizin ve bayrağımızın güvencesi altındalar. Kırıkhan lı Ensar kardeşlerimiz muhacirlerine sahip çıktı, çıkmaya da devam edecek. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.

Sevgiyle kalın.

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Erzurum’da Bir Kuş Var

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

6 Yorum

  1. 26 Mart 2013, 23:28

    Ben bu yaşam mücadelesini babamdan gözleri yaşlarla dolu dolu çok dinlemişim belki siz büyüklerim kadar olmazsa da yüreği mi daima acıtır.bende okurken gözyaşlarıma hakim olamıyorum .Bütün ölmüşlerimizin ruhu şad olsun

    Cevapla
  2. 2 Şubat 2013, 20:08

    Kür’ün öte yüzünde kalanların acı ve ızdırapları yürekleri dağlamış ve hala dağlamaya da devam ediyor.Beri yüzündekilerin çalmadan, çırpmadan, dilenmeden çocuklarına bir lokma helal lokma yedirmek için verdikleri şerefli mücadele bütün insanlığa örnek olacak niteliktedir.Ne mutlu bizlere ki böyle şerefli insanların çocuklarıyız.Diline sağlık sevgili kardeşim.

    Cevapla
  3. 31 Ocak 2013, 18:06

    Ecdatlarımızın alın yazısı.Belki bizimkilerin acısı sizinkiler kadar değil ama sonuçta evini yerini bırakıp gelmişler.Ben niçinini pek yazmak istemiyorum.Belki bir gün yazmak nasip olur.Doğrusu yazmak anlatmaktır.Çünki gelecekteki kuşaklar bu yaşamların nasıl sağlandığını bile ve kendi örf ve adetini unutmaya.Geçmişinden gurur duya ki kaybolmasın.Sağolun Rahmi bey beni duygulandırdın.eline gönlüne sağlık.

    Cevapla
  4. 31 Ocak 2013, 17:08

    MUHACİR AĞZIYLA DUA EDEYİM O ZAMAN: ALLAH BİZE CENNETİ VERECEKSE ÖNCE SANA VERSİN

    Cevapla
  5. 28 Ocak 2013, 21:48

    Bu hikayeyi Rahmetli Zeki amcadan dinlemiştim. Bugün bu yazıyı okudum. O günleri yeniden yaşadım. Rahmet dilerken bir kez daha, Kalemine sağlık Rahmi. Beni ağlattın ya çocuk. Ömrün uzun olsun….

    Cevapla
  6. 28 Ocak 2013, 19:39

    Teşekkür ederim gözlerimi yaşardı.Örnek bir yaşam mücadelesi okudum.
    Selamlar………….

    Cevapla