Kumrular ve güvercinler… Eski Antakya evlerinin aksesuarlarıydı. Bu yüzden aşinayızdır birlikte yaşamaya. Neredeyse iki çöpten ibaret kumru yuvalarından yere düşüp kırılarak telef olan yumurtalarla veya palazlarla karşılaştığımızda hangimiz üzülmemiştir ki?
Osmanlı mimarisinde binaların ön yüzünde yer alan; serçe sarayı, kuş sarayı, kuş köşkü, kuşevi, güvercinlik diye adlandırılan taş veya ahşap örneklerin Antakya mimarisindeki karşılığı kuş takalarıdır. Birçok Osmanlı eserinde olduğu gibi eski Antakya evlerindeki kuş takaları da taş işçiliğinin güzelliğini, zerafetini yansıttığı kadar, insanların kuşlara olan sevgisinin, birlikte yaşama isteğinin de kanıtıdır (TDV İslam Ansiklopedisinde rastladığım bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. “Ahşap kuşevleri çoğunlukla konutların cephelerinde bulunduklarından üzerinde yer aldıkları yapılarla birlikte yok olmuşlardır.
W. H. Barlett’in 1843 tarihli gravüründe görülen Antakya Ulucami minaresinin külahına konsollarla oturtulmuş olan ahşap kuşevi bu türün ilginç bir örneğidir.”). Apartman hayatına geçmemizle birlikte bu aşinalıklar günlük hayatımızın parçası olmaktan çıktılar ama insanların hayvanlara özellikle de kuşlara olan merakları, sevgileri bitmedi, hâlâ sürüyor. En yaygın olarak sürdürüleni de güvercin beslemek. Bu sevgi, merak, tutku, hobi, adına ne derseniz deyin, bize atalarımızdan miras. Kurtuluş Caddesi’nde Savon Otel’e ulaşmadan az önceki dükkanlardan birinde gördüğüm güvercinler bir süredir dikkatimi çekiyordu. Sonunda dükkan sahibi Ali Karadal’la konuştum. “Gelin sizi perşembe ve pazar günleri kurulan Güvercin Pazarı’nda bu işle uğraşan birkaç kişiyle tanıştırayım,” dedi.
Gerçekten de ilginç bir pazar. Güvercinler kafeslerin içinde teşhirde, alıcı bekliyor. Yalnız Antakya’dan değil, ilçelerden köylerden, hatta civar illerden gelen güvercinseverler bu pazarda buluşuyorlar.
Yazı: Ayfer ÖZMEN/Hatay Keşif Dergisi