featured

Suriyeli Kürtler Özerklik İlan Eder mi?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Suriyeli Kürtler 19 Temmuz 2012 tarihinde birçok Kürt yerleşim biriminde kontrolü ele geçirmişti. Bu olayın yıldönümü yaklaştığı tarihlerde Suriyeli Kürtlerin Suriye’de Esad rejiminin de desteğiyle özerklik ilan edeceği gündeme gelmişti. Halen önümüzdeki dönemde Suriyeli Kürtlerin böyle bir adım atıp atmayacağı tartışılmaktadır. Bu yazıda Türkiye’de PKK ile müzakere süreci devam ederken Suriyeli Kürtlerin tek taraflı olarak böyle bir adım atmasının düşük ihtimal olduğu savunulmaktadır. Buna temel olarak iki gerekçe öne sürülebilir:

1. Suriye ve Türkiye Kürtlüğü birçok açıdan yakın ilişki içindedir:  Suriye Kürtlüğü; akrabalık ilişkisi, aşiret bağları, coğrafya, tarihsel, kültürel açılardan Türkiye Kürtlüğünün devamıdır. Türkiye – Suriye sınır hattı boyunca, sınırın Türkiye tarafında hangi topluluklar yaşıyorsa sınırın Suriye tarafında o grupların karşılığı bulunmaktadır. Sınır hattında yer alan yerleşim yerlerinin birçoğu birbirinden ayrılmış aynı köy ve kasabalardan oluşmaktadır. Dolayısıyla sınırın Türkiye tarafında Türk, Arap ya da Kürt nüfusun yer aldığı bölgenin tam karşısında da aynı etnik gruba mensup topluluklar yaşamaktadır.

Örneğin Gaziantep ve Kilis’in sınır bölgelerindeki Türk yerleşim birimlerinin karşısına düşen Halep ilinin kuzey kırsal bölgesinde Suriye Türkmenleri yaşamaktadır. Aynı şekilde Urfa, Mardin ya da Şırnak’ta Kürt kökenli nüfusun yaşadığı yerlerin karşısında Suriye Kürtleri yaşamaktadır. İç içe geçmişlik yerleşim yerlerinin Suriye tarafındaki isimleri ile Türkiye tarafında yerel halk tarafından kullanılan isimlerinin aynı olmasına kadar varabilmektedir. Örneğin Kürtlerin çoğunluk oluşturduğu Suriye’nin Ayn el Arap isimli kasabası halk tarafından Kobani olarak adlandırılmaktadır. Kobani Urfa’ya bağlı Suruç ilçesinin tam karşısında yer almaktadır. Suruç’a bağlı sınırda yer alan köy ve kasabalar da yerel halk tarafından Kobani olarak adlandırmaktadır. Aynı şekilde son günlerde PYD ile Nusra Cephesi’nin çatışmaları ile gündeme gelen Ras el Ayn’da da Kürtlerle birlikte Arap nüfus yaşamaktadır. Ras el Ayn’ın karşısında yer alan Ceylanpınar’ın Arap yerel halkı da ilçelerini Yukarı Ras el Ayn olarak adlandırabilmektedir. Dolayısıyla Türkiye – Suriye sınır hattı dendiğinde bir çizgi ile birbirinden ayrılmış aynı yerleşim yerlerinden bahsedilmektedir.

Coğrafi bağın yanı sıra Suriye Kürtlerinin aşiret yapısının anlaşılması için sınırın Türkiye tarafında yer alan aşiret yapısının anlaşılması yeterli olacaktır. Zira sınırın Türkiye tarafında yaşayan aşiretlerin aynıları sınırın karşı tarafında yer almaktadır. Tarihsel açıdan bakıldığında Türkiye Kürtlüğü ile Suriye Kürtlüğünün ilişki içinde olduğu görülmektedir. Suriye’de özellikle Haseke Vilayeti’nde (Cezire bölgesi) yaşayan Kürtlerin önemli bir kısmı 1920 ve 1930’lu yıllarda Türkiye’de yaşanan ayaklanmalar sonrasında Suriye kaçan Kürt kökenli insanlardan oluşmaktadır. Suriye’de 2011 ayaklanmasına kadar vatandaşlığa alınmayan Kürtler de Türkiye’den kaçan Kürtlerdi. 1962 yılında Suriye’de gerçekleşen nüfus sayımı ile Türkiye ve Irak’tan ne kadar Kürt’ün Suriye’ye geçtiği tespit edilmek istenmiş ve Kürtler vatandaşlık kazanabilmek için, en az 1935 yılından beri Suriye’de yaşadıklarını ispatlamak zorunda kalmıştır.

Bunu ispatlayamayan Kürtlerin vatandaşlığı ellerinden alınmıştır. Dolayısıyla Suriye’de vatandaşlığı olmayan Kürtler olarak bilinen topluluk geçmişte Türkiye’den göç etmek durumunda kalmıştır. Son olarak siyasal açıdan bakıldığında, Türkiye Kürtleri üzerinde etkin olan hareketin Suriye Kürtleri arasında da en örgütlü, güçlü, tabanı geniş hareket olduğu görülmektedir. Bunun temel nedeni sayılan nedenlerden ötürü iç içe geçmişliktir. Bunun yanı sıra Esad rejimi ile PKK arasında 1980’lerin başından itibaren başlayan ve 1998-2011 arası dönem hariç yakın seyreden ilişkilerin rolüdür. Bütün bu faktörler neticesinde Suriye Kürtlüğü ile Türkiye Kürtlüğünün birçok açıdan birbiriyle yakın ilişki içinde olduğu söylenebilir. Bu durum Suriye ve Türkiye’deki Kürt meselelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır.

2. PKK ile PYD neredeyse özdeş örgütlerdir: 2000’lerin başında PKK içinde mücadele alanı olarak Türkiye’nin dışında PKK’nın kendini bölgesel bir güç olarak konumlandırmasını savunan eğilimler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu eğilim zaman içinde örgütün ana düşünsel akımına dönüşmüş ve PKK Kuzey Irak üslü olmak üzere tüm bölgeye yönelik bir bakış açısı geliştirmeye başlamıştır. İran ve Suriye’den alınan desteğin bitmesi örgütün hedeflerini sınırlama zorunluluğunu ortadan kaldırmıştır. Yeni stratejiye göre PKK; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de örgütlenmelere yönelmiştir.

Bölgedeki dört ülkede “ortak devlet” hedefi belirlenmiş ve her bir ülkede yeni “partiler” kurulmuştur. İşte bu hedef doğrultusunda 2003 yılında Suriye’de “Demokratik Birlik Partisi” (PYD) kurulmuştur. O dönemde Türkiye – Suriye ilişkilerinin büyük bir hızla gelişiyor olması nedeni ile PYD örgütlenme ve faaliyet gösterme konusunda sıkıntılar yaşamıştır. Ancak Suriye’de başlayan halk ayaklanması ve Türkiye’nin muhalefet safında yer alması ile Esad rejimi yeniden 1980’ler ve 90’lardaki politikasına dönüş yaparak PKK/PYD’ye destek vermeye başlamıştır. O döneme kadar ülkeye girişine izin verilmeyen PYD lideri Salih Müslüm Muhammed Suriye’ye dönmüştür. Hatta 19 Temmuz 2012 tarihinde PYD’nin birçok Kürt yerleşim yerinde kontrolü ele geçirmesi de rejimin bilinçli bir şekilde bu bölgelerden çekilerek kontrolü PYD’nin silahlı kanadı YPG’ye devretmesi olduğu iddia edilmiştir.

PYD sürekli olarak PKK ile organik bağı olmadığını ancak ideolojik olarak PKK ile yakın olduğunu, aynı idealleri paylaştığını iddia etmektedir. Ancak ifade edildiği üzere aradaki ilişki bunun ötesindedir. PYD kadrolarının bir kısmı doğrudan PKK içinde yer almış kişilerden oluşmaktadır. PYD içinde PKK’dan farklı olarak Suriye içindeki mücadeleyi merkeze alan eğilimler olmakla birlikte özellikle askeri yapı (YPG) ve siyasi karar alıcı pozisyonda olan isimler eski PKK üyesidir. Son kertede karar alıcının Kandil olduğunu söylemek mümkündür. Zaten ifade dildiği üzere PYD, 2003 yılında yeni stratejinin ürünü olarak PKK’nın Suriye kolu şeklinde kurulmuştur.

Bu değerlendirmeler sonucunda şunlar öne sürülebilir:

– Türkiye’deki Kürt sorunu ile Suriye’deki Kürt meselesi iç içe geçmiş konulardır ve birbirinden bağımsız değerlendirilemez.

– İki Kürt bölgesinden birinde ortaya çıkan bir gelişme diğer tarafı doğrudan etkileyecektir.

– Her iki ülkedeki Kürtler adına siyasal konularda belirleyici aktörler aynı karar alıcı merkezdir.

Ayn el Arap (Serikaniye)’ta PYD ile Nusra Cephesi arasında başlayan çatışmalar kısa sürede Kuzey Suriye’nin önemli bir bölümüne yayılmıştır. Bunun yanı sıra PYD safında Cephe Ekrad gibi diğer Kürt silahlı grupları ile Nusra etrafında Ahrar-ı Şam ve diğer bazı gruplar gibi örgütleri içine alan Arap – Kürt çatışmasına dönüşmüştür.

Diğer faktörlerin yanı sıra çatışmaların başlama nedenlerinden biri 19 Temmuz 2013’ün Kürtlerin kendi şehirlerini kontrol altına almalarının yıldönümü olması ve bu dönemde Kürtlerin Esad rejiminin de desteğiyle özerklik ilan edeceği yönündeki iddialar olmuştur. Sünni Araplar bu saldırılarla Kürtlere özerk yönetimlerini kurmasına izin vermeyecekleri göstermek istemiştir. Suriyeli Kürtlerin özerklik ilan edeceği tartışmaları Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmesi bakımından yoğun şekilde tartışılmıştır.

Özerklik ilanı her ne kadar PKK/PYD tarafından gündeme getirilse de kısa vadede böyle bir adım atmaları düşük ihtimal gözükmektedir. Bunun temel nedeni yukarıda bahsedildiği üzere konunun doğrudan Türkiye’deki süreç ve PKK ile bağlantılı olmasıdır. Hem Türkiye hem de PKK, Suriye’de adım atarken müzakere sürecini dikkate almak durumundadır. PKK ile yürütülen çözüm süreci, Türkiye’yi Suriye’de Kürt silahlı gruplara karşı sert güç kullanma konusunda ne kadar sınırlıyorsa, PKK için de barış sürecinin devam ettiği bir ortamda Suriye’de Türkiye’nin kırmızı çizgilerini zorlayacak bir adım atmasını beklememek gerekir.

Zira Suriye’de özerklik konusunda karar alıcı nihai merkez Kandil olacaktır. Esasen özerklik tartışmaları tam da barış süreci nedeni ile gündeme getirilmiş olabilir. Bu gelişme Türkiye’yi daha hızlı ve fazla adım atma konusunda baskı altına almaktadır. Ancak mevcut süreçte özerklik konusu gerçekleşmekten ziyade bir baskı aracı olarak kullanılabilir. Aksi bir durum Türkiye içindeki sürecin çökmesi ile sonuçlanacaktır ki bu konu PKK açısından çok daha stratejik öneme sahiptir. Ancak Türkiye’deki sürecin başarısızlıkla sonuçlanması her iki tarafın Suriye konusundaki sınırlılıklarını ortadan kaldıracaktır.

ORSAM
Oytun Orhan
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Suriyeli Kürtler Özerklik İlan Eder mi?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir