featured

Türkmeneli’ne Özgürlük

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye’nin dış politikada kırmızıçizgileri arasındaki vazgeçilmezlerinden biriydi. Parçalanmış bir Irak Devleti her yönüyle Türkiye’ye ileride büyük sıkıntılar doğurabilirdi. Bu yüzden yıllardır Türkiye’yi yöneten hükümetler dış politikadaki bu kurala riayet etmişlerdir. Fakat şimdilerde Irak’ın parçalanmanın arifesine gelmesi bu politikamızın iflas etmesine sebep olmuştur.

Şayet sürpriz bir gelişme olmazsa önümüzdeki yıllarda Irak’ın içinden birden fazla Devlet çıkabileceğini şimdiden söylemek niyet okumuşluğa girmese gerek. Mezhepsel ve etnik farklılıkların etkisini devam ettirdiği Irak’ta sınırlar yeniden belirlenecek.

Yeni sınırlar nasıl belirlenecek?

Yeni Devletler neresi olacak?

Türkmenlerin durumu nasıl çözülecek?

İşte tüm bu sorular şuan önümüzde cevabını aramakta. Ve bizlerde bu sorular ışığında cevabın izini sürmekteyiz.

Irak’ın bugünlere nasıl geldiği elbette bu yazımızın konusu değil. O yüzden bu yazımız, sınırların hangi kriterlere göre ve nasıl çizileceğinin tespitini doğru yapmakla beraber Milliyetçiler olarak bu sürecin nasıl bitmesi gerektiğine karar vermek olacaktır. Irak hem komşuluk ilişkilerimiz bakımından hem de o coğrafyada yaşayan Türkmenlerin hamiliğinin ülkemizde olması hasebiyle bizim için önemli bir durak konumunda.

384 km uzunluğunda kara sınırımızın olduğu Irak’la yeni sınırlarımızın nasıl olacağı konusu şu an için karanlık bir vaziyette durmakta. Birtakım veriler ışığında bu karanlık durumu biraz aydınlatmak mümkün görülmekte. Sınırların hangi kriterlere göre çizileceğini iyi anlayabilmek için ilk olarak Irak’taki demografik yapıya bakmak gerekli. Irak’ın demografik yapısında göze çarpan iki temel etkenden birincisi Mezhepsel farklılıklar ise ikincisi de etnik ayrılıklardır.

Mezhepsel olarak Irak’ın Nüfusu:

2009 yılında Irak’ın tamamında yapılan nüfüs sayımında toplam nüfusun 31 milyon olduğu görülmekte. Bu toplam nüfusun ise %55-60’nı Şii Müslümanlar (Arap, Türkmen),%37-40’nı Sünni Müslümanlar (Arap, Türkmen, Kürt) ve son olarak da %2-3’ünü de Hıristiyanlar oluşturmakta. Bu sonuçlar bize Irak’ın genelinde 2 farklı din (Müslümanlık ve Hıristiyanlık) ve ezici çoğunluğa sahip olan Müslümanlıkta ise 2 farklı mezhebin (Şii ve Sünni) olduğunu göstermekte. Ayrıca Arapların ve Türkmenlerin Şii ve Sünni mezheplere sahip olmalarının yanında Kürtlerin sadece Sünni olduğu yine araştırma sonucu ortaya çıkan bir başka bulgu olarak göze çarpmakta.

Etnik olarak Irak’ın Nüfusu:

Etnik farklılıkların ölçümü ile ilgili yapılan çalışmalar, Irak’ın yeni sınırlarını belirleyen güçler tarafından yürütüldüğünden Türkmen nüfusu hep düşük tutulmuştur. Sonuçlara şöyle bir baktığımızda bu gerçeği daha rahat görebiliyoruz. Toplam nüfusun %51-54’ü Şii Arap (yaklaşık 16 milyon) ,%20-21’i Sünni Arap (yaklaşık 6,5 milyon), %16-20’si Kürt (yaklaşık 5,5 milyon),%8-9’u Türkmen (yaklaşık 3 milyon) ve %2-3’ünü de Hıristiyanlar (yaklaşık 700 bin) oluşturmakta.

Bu sonuçlar bölgedeki Kürt nüfusunun bilinçli olarak arttırıldığını Türkmen nüfusunun ise oldukça düşürüldüğünü açıkça göstermekte. Özellikle Şii Türkmenlerin nüfusunun Şii Arapların hanesine yazıldığı daha ilk bakışta görülmektedir. Bölgedeki Türkmenler üzerinde yıllardır titizlikle sürdürülen asimilasyon(Araplaştırma ve Şiileştirme ) programları elbette hiç işe yaramamış sayılamaz. Bu asimilasyon çalışmalarına son yıllarda Kürtler tarafından uygulanan yıldırma ve kaçırtma programı da dahil edildiğinde Türkmen nüfusunun azaltılmaya çalışıldığı zaten anlaşılmaktaydı.

Fakat ne asimilasyon nede yıldırma ve kaçırtma programları Türkmen nüfusunun bölgede iddia edildiğinden daha fazla olduğu gerçeğini saklayamayacaktır. Gerek bölgedeki Türkmen ileri gelenlerinin yaptığı çalışmalar gerekse Türkiye’deki bazı düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlarda Irak’taki Türkmen nüfusunun 5 milyonun üzerinde olduğunu bilinmektedir. Bununla birlikte Kürt nüfusunun sanıldığının aksine 5 milyonun çok altında olduğu ise diğer bilinmesi gerekli unsurdur.

Türkmen nüfusunun bu kadar az olarak gösterilmesinde ki bir başka sebep ise bölgedeki oyun kurucuların Irak’ın üçe bölünmesini amaçlamalarıdır. Üç ayrı bölgeye ayrılması düşünülen Irak’ın Güneyinde Şii Arap, Orta Irak’ta Sünni Arap ve Kuzey Irak’ta ise Kürt yerleşim bölgesi hedeflenmektedir. Bu hedef içerisinde Türkmen nüfusu minimum bir seviyede tutulmalıdır. Sebebi ise 5 milyonun üzerinde çıkacak bir Türkmen nüfusu bölgedeki tüm planları alt-üst edeceği gerçeğidir.

Sonuç olarak;

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Misak-ı Milli mirasına sahip çıkmaları ümidiyle o bölgede bırakılan Türkmenler, şu an sahipsiz ve kaderlerine terk edilmiş durumdadır.1920’li yıllarda Anadolu ya getirilip yerleştirilebilecekken, bölgenin sahiplenilmesi için orada bırakılan soydaşlarımız şu günlerde çeşitli terör örgütlerinin kıskacında yerlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Açlık ve asayişsizlik yıllardır o bölgede yaşayan akrabalarımızın kaderi haline gelmiştir.

Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, vebalı gözle baktığı Türkmen kardeşlerimize kısıtlı sayıdaki yardımı dahi el altından yapmaktadır. Halbuki bölgede oyun kurucu rolünde olduğunu sıkça iddia eden hükümetimiz neredeyse Türkmen gerçeğini görmezden gelmektedir. Gerçek oyun kurucuların Türkmenleri görmezden gelmeleri bir ölçüde anlaşılabilecek durumken Türkiye’nin bu tutumu anlamlandırılamamaktadır.

Türkiye’nin güney sınırının güvenliği için o bölgede yıllardır neredeyse Jandarmalık görevi üstlenen Türkmenler bugün işi bitmiş ve kenara atılmış bir meta gibi görülmektedir. Türkiye’nin o bölgede ki ekonomik çıkarlar uğruna hayatları karartılmış Türkmenler bugün görmezden gelinmektedir.

Bir parça battaniye ve birkaç çuval makarna yardımı ile (oda gizli yapılıyor) Türkmenleri oyalamaktan bir an önce vazgeçilmelidir. Ya gerçek manada Türkmenlerin hamiliği yapılmalı ya da Türkmenlerin kaderini kendilerinin belirleyeceği direk ifade edilmelidir.

Türkmenlerin hamiliğinin gerçek manada yapılması demek;

Irak’ta istemediğimiz bir durum olan parçalanma sürecinde Türkmenlerin hakları garanti altına alınmalı. Musul merkezli kurulacak Türkmeneli yerleşiminin idare şekli diğer muhtemel kurulması düşünülen yapılarla paralellik göstermeli. Kurulacak Türkmeneli yerleşiminin Türkiye ile kara sınırı bağlantısı muhakkak olmalı. Tıpkı Kıbrıs’taki garantör ülke konumumuz Türkmeneli içinde geçerli olmalı. Bölgede yaşanan gelişmeler Şii Araplara İran’ın, Sünni Araplara Suudi Arabistan’ın garantörlük yapacağını göstermekte. Kürtler ise İsrail’in garantörlüğüne terk edilmekte veya onları yönetenler tarafından böyle istenmekte.

(Bölgede yaşayan Müslüman Kürtler İsrail’in umuduna bırakılmamalı onlara da garantörlük teklifinde bulunulmalı. Ayrı bir bahis olduğu için bu konuya daha sonraki yazılarda ayrıca değineceğim.)

Her türlü iç siyaset tartışmasının dışında bırakılması gereken bu özel konunun Türkiye ve o bölgede yaşayan Türkmenler için hayati önem taşıdığı asla unutulmamalı. Balkanlar tecrübesi yaşamış bir ülke ve millet olarak acı tecrübelerimizi hatırlayıp Irak için durağan değil karşı hamle yapabilen bir konuma geçmeliyiz. Unutulmamalıdır ki aşağımızda sınırlar değişmeye başlayınca o yeni sınırların ülkemizin içine kadar ilerlemesi kaçınılmaz bir son olur.

300 yılı aşkın bir süre idaremiz altında kalan Balkanların 3,5 ayda sınırlarının nasıl değiştiğini ve kısa sürede Bulgar ordusunun Çatalca(İstanbul) sınırına nasıl dayandığı asla unutulmamalıdır.

Ve son olarak da kurulacak Türkmeneli Devletini ilk tanıyacak ülkenin Türkiye olacağı günlere şimdiden selamlar.

Kalın Sağlıcakla…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türkmeneli’ne Özgürlük

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir