featured

Habib’ün Neccar’ın Kimliği ve Caminin mimari özellikleri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hatay ili, Antakya merkez ilçesi sınırları içinde yer alan Helenistik ve Roma Çağı’nın görkemli kenti Antiokheia ad Orontem (Asi kıyısındaki Antakya) MÖ. 300’de kurulmuş ve günümüze dek kesintisiz olarak yerleşim görmüş kadim bir kenttir. Büyük İskender’in generallerinden olan l. Selevkos tarafından kurulan kent, doğuda Semerkand’a ve batıda Sardes’e uzanan Seleukos Krallığı’nın başkenti olmuş, M.Ö. 64’te girdiği Roma egemenliğinde ise büyük bir metropole dönüşerek imparatorluğun üç büyük kentinden biri haline gelmiştir.

Aynı adı taşıyan diğer şehirlerden ayırt etmek için yanına çeşitli coğrafi yer sıfatları eklenerek “Asi kıyısındaki Antakya” (Antiokheia ad Orontem), “Daphne’deki Antakya” (Antiokheia epi Daphne) gibi isimlerle anılmış olan kent, MS. 4. Yüzyılda “Büyük Antakya” (Antiokheia Megale) ve çoğunlukla sadece “Antiokheia” olarak anılmış, dilimize Antakya olarak geçmiştir.

Antakya coğrafi konumu ve akarsu vadileri doğal geçitler ile Ortadoğu Coğrafyasını Anadolu ve Akdeniz’ e bağlayan ticaret yollarının kesiştiği kavşak noktası olarak ticari hareketliliğin yanısıra bölgeleri ve halkları birbirine bağlayarak kültürel etkileşimin kesişme noktası olmuştur. Kent bu konumu sayesinde Roma döneminde (MÖ I. yüzyıl – MS VI. yüzyıl) zenginliği ve refahı, entelektüel yapısı ve kurumları ile Roma İmparatorluğunun doğudaki en önemli metropol kentidir. Farklı kültür ve dillerin yaşam bulduğu Antakya’ da Hristiyanlık hemen kabul görmüş ve kısa zamanda yayılmış, Hristiyan adı ilk kez Antakya’daki bu yeni dine inananlar için kullanılmıştır. Antakya MS 638′ de İslam hakimiyetine girmiş ve kentte İslami kimliğini yansıtan bir çok yapılar inşa edilmiştir. Habib’ün Neccar Külliyesi ve Habib’ün Neccar Türbesi günümüze kalan en erken ve ilk yapı olması nedeniyle kentin hem İslamiyet ile başlayan sürecine hem de İslamiyet öncesi sürecine tanıklık etmektedir.

Hristiyanlık ve Erken İslamiyet Döneminde Antakya

Antakya’nın Kudüs’e yakın büyük ve zengin bir yerleşim merkezi olmasının yanı sıra Anadolu ve Yunanistan’a ulaşan yolların kavşağında bulunması nedeniyle, Kudüs’ten gönderilen havariler burada toplanmakta, Hıristiyanlığı yaymak üzere Anadolu ve Yunanistan’a buradan yola çıkmakta ve dönüşlerinde yine bu kente uğramakta idiler. Kudüs’ün tahribinden sonra Antakya Hristiyanlığın merkezi haline gelmiş; Bizanslılar zamanında önemini koruyan kent, İran seferleri için bir üs olarak kullanılmıştır.

Antakya’nın İslam fetihleriyle karşılaşması 7. yüzyılda gerçekleşir. Bizans kuvvetlerinin 636’da İslam orduları tarafından yenilgiye uğratıldığı Yermük Savaşı’nın ardından Ebu Ubeyde Bin Cerrah kumandasında kuşatılmış ve 638’de cizye ödemek şartıyla teslim olmuştur. Fetih sonrası nüfus azalmış, bir kısım halk şehri terk etmiş, şehrin yeniden iskanına girişilmiştir.

İslam fetihleriyle birlikte Antakya’da İslam dininin gerektirdiği yeni yapı türleri inşa edilmeye başlanmış, böylece kent farklı bir karaktere bürünmüştür. İşte bu yapılardan biri, belki de ilki Habib’ün Neccar Camii’dir. H. 1319 (M. 1901-1902) tarihli Haleb Vilayeti Salnamesinde verilen bilgilere göre Antakya, H. 12 senesinde, Ebu Ubeydet’ül Cerrah ve Halid bin Velid Hz. marifetiyle fetholunmuş ve Habib’ün Neccar’ın defnolunduğu Cami-i Şerif de o dönemde inşa edilmiştir.

Habib’ün Neccar’ın Kimliği

Kur’an-ı Kerim’de, Yasin Suresi’nde, bir şehir halkına, Allah’a inanmaları için gönderilen iki elçi ile daha sonra onları desteklemek için gönderilen üçüncü bir elçiden söz edilir.Halkın bu elçileri yalanlamaları üzerine, şehrin öbür ucundan koşarak gelen bir adamın onlara iman etmesi üzerine öldürülmesi ve cennetle müjdelenişi anlatılır. Birçok İslam tarihçisi ve müfessir bu olayın Hz. İsa’nın tebliği döneminde gerçekleştiği görüşündedirler. Bazı müfessirler, sözü edilen şehrin Antakya olduğu kanaatindedir. Şehrin öbür ucundan gelerek elçilere inanan ve bu yüzden şehit edilen kişi de Habib’ün Neccar’dır. Bu nedenle Habib’ün Neccar, “Sahib-i Yasin” olarak da anılmıştır. Kimi müfessirler de iman eden bu kişinin adını Habîb b. Musa, Habîb b. Mer’î veya Habîb b. İsrail olduğunu kaydetmiştir. Hristiyan kaynaklarında ise Hristiyan aslından olup A’mal-i Rusül’de (Resullerin İşleri) adı geçen Agabus olduğu zikredilmektedir.

Habib’ün Neccar’ın mesleği ile ilgili olarak da kaynaklarda farlı görüşler ortaya koyulmuş, mesleğinin marangoz, ipekçi, kassâr (bez ağartan) veya ayakkabıcı olduğu belirtilmiştir. Günlük kazancının yarısını ailesine ayırıp diğer yarısını da sadaka verdiği nakledilmiştir. Ayrıca cüzzam hastalığına yakalandığı için şehrin dışında bir yerde ikamet ederek ibadetle meşgul olduğu rivayet edilmiştir. Evliya Çelebi de Habib’ün Neccar hakkında kaydettiği menkıbede geçimini sağlamak için neccârlık yaptığından kendisine Habib’ün Neccar denildiğini ve o zamanda dülgerlerin pîri olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca Payas’ta Sürmeli Yayla’da birçok defa ikamet ettiğini ve halkı dine davet ettiğini belirtmiştir.

Görüldüğü gibi gerek Habib’ün Neccar’ın ve üç elçinin kimlikleri gerekse de yaşanan olayların ayrıntılarıyla ilgili İslam âlimleri ve tarihçiler tarafından farklı yorumlar yapılmıştır.Ancak konumuz açısından önemli olan Antakya şehrinde bulunan Habib’ün Neccar Camii’nin ve aşağıda bahsedilecek olan türbelerin, Yasin suresinde anlatılan kıssayla ilişkilendirilerek ayetlerde anlatılan olaylara iman ve hürmetle, olayın kahramanları adına yapılmış olmalarıdır.

Habib’ün Neccar Külliyesinin Mimari Özellikleri

Cami ile birlikte zaman içinde eklenen diğer yapılarla da gelişen Habib’ün Neccar Külliyesi, ismini verdiği mahallede, Kurtuluş Caddesi üzerinde yer alır. Antik Çağın Sütunlu Caddesi olan bu aks, Antakya’nın kuruluşundan beri var olmuş, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda, kentin iki ucunu birbirine bağlamıştır. Caminin bulunduğu alanda, kıble doğrultusundaki yönlendirmenin getirdiği zorunlulukla, caddenin ekseni değişikliğe uğramaktadır. Cami, büyük kütlesi ve doku içindeki bu konumu ile kentin kuşbakışı görüntüsünde hemen fark edilmektedir.

Habib’ün Neccar Külliyesi cami, iki türbe, medrese hücreleri ve şadırvandan ibarettir. Külliyeyi oluşturan yapılar yamuk biçimli bir avlu etrafında toplanmışlardır. Avluyu çevreleyen yapılar, doğuda ve güneydeki yolları sınırlar. Diğer yönlerde komşu parsellerdeki yapı ve avlularla bitişirler.

Külliye avlusunun doğusunda, Kurtuluş Caddesi üzerindeki ana girişi bir taçkapıyla sağlanır. Eyvan biçiminde düzenlenmiş olan taçkapının kütlesi, avlu duvarından yüksek tutulmuştur.

Avluya girildiğinde, kapının hemen güneyinde, ona bitişik konumda, bir türbe yer alır. Batıya bakan basık kemerli giriş kapısının üzerinde taş levha üzerinde yazılı sekiz satırlık kitabe bulunan türbe, dörtgen planlıdır. Girişin sağında (güneyde), Hz. Yahya (Yuhanna) ve Hz. Yunus’a (Paulos) (Yasin Suresinde sözü edilen iki elçi olduğuna inanılan kişilere) atfedilen çift başlıklı bir sanduka yer alır. Sanduka, İslami kurallara uygun olarak doğu-batı doğrultusunda konumlandırılmıştır. Burada, alışılmışın dışında, iki kişinin mezarını simgeleyen tek bir sanduka yapılmış, orta kısmı, yükselen üçgen prizma biçimde vurgulanan sandukanın baş tarafına, prizmanın sağına ve soluna iki ayrı başlık yerleştirilmiştir. Böylelikle burada hem iki ayrı kişinin  gömülü olduğu hem de adeta elçilikleri ve halkın kendilerini yalanlamasıyla ilgili kader birliktelikleri ifade edilmiştir. Bu özelliğiyle yapı “İsneyn Türbesi” (Çifte Türbe) olarak da anılmaktadır.

Türbenin güneybatı köşesine birleşen ve avluya doğru çıkıntı yapan minarenin kare planlı kaidesi üzerinde, mukarnaslarla geçilen çokgen planlı gövdesi yükselir. Şerefesi bölgesel özellikte, şemsiyeli tipte yapılmış, üzeri kapatılmıştır.

Minare ve türbenin güneyinde, günümüzde kadınların namaz kılmak için kullandıkları yamuk planlı bir mekan bulunmaktadır. Caminin son cemaat yerine bakan basık kemerli kapısının yanında bir adet, caddeye bakan doğu cephesinde de üç adet basık kemerli penceresi vardır.

Caminin son cemaat yeri, minare kaidesinin güney ucuna kadar uzanmaktadır. Son cemaat yerinin bittiği bu kısımda, kuzeye, avluya bakan bir kapıyla, güneyde yer alan ikinci bir mekana geçilir. Kapıdan, kadınlar bölümü ile caminin harim doğu duvarı arasında kalan bir geçit vasıtasıyla ulaşılan yamuk planlı bölüm, aşağı kotta kalan ve Habib’ün Neccar’ın makamının bulunduğu türbe için bir giriş mekanı konumundadır. Batı duvarına yaslanan bir merdivenle iki kat halindeki türbenin ilk katına inilir.

İki katlı türbe, cami hariminin altında, doğu tarafında kalmaktadır. Türbe ile harimin eksenleri farklı doğrultulardadır. Türbenin ekseni caddeye, kentin Antik dönemdeki ızgara planlı yol dokusuna paralellik gösterir. İlk katı kareye yakın dörtgen planlıdır. Güneydoğu köşesinde duvar pahlanarak içinde, yarım daire planlı bir mihrab nişine yer verilmiştir. Güneybatı duvarında yer alan kare bir niş içinde ikinci katına inen merdiven yer alır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı yöndeki duvarlarına paralel olarak birer sanduka yerleştirilmiştir. İkinci kat daha küçük boyutlardadır. Biri kuzeybatı duvarındaki bir niş içinde, diğeri kuzeydoğu duvarına paralel doğrultuda olmak üzere iki ayrı sanduka yerleştirilmiştir. Her iki kattaki sandukalardan kuzeydoğu duvarda olanlar Habib’ün Neccar’ın, kuzeybatı duvarda olanlar Şem’un-u Safa’nın (Yasin Suresinde sözü edilen üçüncü elçi olduğuna inanılan kişinin) makamlarını temsil etmektedir.

Türbeye giriş mekanının güneyinde, cadde ile cami doğu duvarı arasında kalan üçgenimsi planlı alan, basık kemerli pencerelerle hareketlendirilmiş bir duvarla çevrilerek hazire olarak değerlendirilmiştir. Burada üç adet mezar bulunmaktadır.İki katlı türbenin üzerine inşa edilmiş olan cami, avlunun güneyine yaslanmış konumdadır ve bu yöndeki yolu sınırlar. Harimi, kıble yönüne paralel, enine dikdörtgen planlı ve tek sahınlıdır. Ortada kubbe, zeminleri yüksek tutulmuş iki yanda ise haç tonozlarla örtülmüştür. İç mekan, kalemişi bezemeyle zenginleştirilmiştir.Yarım daireden geniş planlı yalın mihrab nişi, sivri kemerli kavsarayla sonlanır. Mihrabın sağında bulunan minber mermerdendir. Harimin orta alanında yerleştirilmiş mahfile, kapının doğusundaki duvar kalınlığı içine yerleştirilmiş döner merdivenle çıkılır.

Harime tek girişi sağlayan taçkapı, kuzey cephenin ortasında yer alır. Kapı açıklığının üstünde, kartuşlar içine alınmış, ikişer sıradan üçer satırlık kitabe dikdörtgen çerçeve içine yerleştirilmiştir. Son cemaat yeri, caminin kuzey cephesi boyunca devam eder ve minare kaidesine kadar uzanır. Avlu zemininden yüksek tutulmuştur.

Avlunun kuzey ve batı kenarlarında medrese hücreleri sıralanmıştır. Bunların doğrultuları da külliyeyi oluşturan diğer yapılar gibi camiye paralel değildir, avlunun yamuk planına uymuşlardır.

Şadırvan, avlunun kuzeybatı köşesinde, iki ayrı grup halinde inşa edilmiş olan medrese hücreleri arasında kalan ve avlu zeminine göre daha düşük kotta bulunan boş alanda yer almaktadır. Su haznesi onikigen planlıdır. Barok üsluptadır.

Habib’ün Neccar Külliyesinin Tarihi ve Mimari Evreleri

Ebu Ubeyde Bin Cerrah’ın Antakya’yı fethinden sonra Habib’ün Neccar adına yapılan ilk camiden günümüze bir şey kaldığını söylemek oldukça zordur. Kent, İslam fetihlerinden sonra birçok savaş ve doğal afetle karşılaşmış, defalarca el değiştirmiştir. Kitabelerden ve belgelerden de anlaşıldığı kadarıyla cami ve külliyeyi oluşturan diğer yapılar, zaman içinde çeşitli yapım ve onarım evrelerinden geçerek günümüzdeki durumlarını almışlardır. İslam fethi sonrasına dair tespit edilebilen en eski yapım evresi Memlukler dönemine aittir.

1268’te Antakya’yı kuşatarak buradaki Haçlı Prensliği idaresine son veren Sultan Baybars, yıktığı kenti daha sonra yeniden imar etmiştir. Baybars’ın kentte, bir kilisenin yerine cami yaptırdığı belirtilmişse de bunun hangi cami olduğu belli değildir. Ancak külliyenin kuzey yönündeki medrese hücrelerinin avlu cephesinde bulunan, özgün yerinde olmadığı, sonraki bir yapım ya da onarım aşamasında buraya konduğu anlaşılan kitabede, Baybars’ın ünvanı olan “el Melik’üz Zâhir” ifadesi yer almaktadır. İsneyn Türbesi’nin kapısı üzerinde bulunan ve H. 879 (M. 1474) tarihini içeren kitabe de Memluk egemenliği dönemine denk gelmektedir.

XIV. ve XVI. yüzyılların iki önemli seyyahının Habib’ün Neccar külliyesi ile ilgili verdikleri bilgiler şöyledir: İbn Battuta (1304—1369), seyahatnamesinde, Antakya’dan bahisle “Şehirde Habib Neccar’ın kabri var… Yanı başındaki tekkede gelip geçen yolculara ve gariplere yemek ikram edilir…” demektedir. Evliya Çelebi ise “Aşağı şehirde, Habib Neccar tekkesi vardır. Dervişlerle doludur. Çukur bir yerde yapılmıştır…” diye anlatır. Yapı topluluğunun o dönemlerde tekke kuruluşunda olduğu, anlaşılmaktadır.

18. ve 19. yüzyıllara ait Osmanlı arşiv kayıtlarından külliyenin çeşitli bölümlerinin değişik tarihlerde onarımlar geçirdiği anlaşılmaktadır. Arşiv kayıtlarından Antakya’da “defin-i hâk-‘ ıtırnâk (güzel kokulu, toprağa gömülü)” olduğu belirtilen Habib’ün Neccar’a ait cami, zaviye ve türbeden müteşekkil bir vakfın (Habib’ün Neccar Vakfı) bulunduğu görülmektedir. Bu vakfa ait mahsul ve balık gelirlerinin olduğu (buğday, zeytin, dalyan, değirmen) ve vakfa XIX. yüzyıl sonlarına kadar nazır, mütevellî, hatib, çerâğî/çerağdar, bevvab ile cüzhan gibi görevlilerin atandığı ve türbenin de yer aldığı caminin 1858’de tamirat geçirdiği takip edilebilmektedir. Nitekim Harim taçkapısı üzerindeki kitabe, caminin H. 1275 (M. 1858-59) tarihinde yenilendiğini göstermektedir.

Avlu taçkapısı üzerindeki kitabede de buranın halkın gayretiyle H. 1280 (M.1863-64) tarihinde yapıldığı belirtilmektedir. Şadırvan, kitabesine göre 1-1,1270 (M. 1853-54) tarihinde inşa edilmiştir. Harim taçkapısında ve şadırvandaki kitabelerde, Habib’ün Neccar’dan “Sahib-i Yasin” olarak bahsedilmektedir. Batıdaki medrese hücrelerinin avlu cephesinde bulunan kitabede Halil Ağa tarafından yaptırılan medresenin, Mürselzade tarafından H. 1280 (M-1863-64) tarihinde onarıldığı belirtilmektedir.Yapı topluluğu, yakın dönemde de çeşitli tarihlerde, T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir.

2
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Habib’ün Neccar’ın Kimliği ve Caminin mimari özellikleri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir