featured

Dindarların Dünyalık İşlerle İmtihanı

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sufilere mal edilen bir hikayede, dağda yaşayan bir çobanın, sütü bez torbada sakladığı lakin şehre inip kadınları gördüğünde, sütün bez torbadan akmaya başladığına şahit olan kentli sufinin, “dağ başında (insanların olmadığı yerde) ahlaklı olmak kolay. Önemli olan insanların içinde kalben temiz olmaktır” dediği anlatılır.

Muhalefette iken iktidarları yolsuzluk, rüşvet, şehvet vb. şeylerle suçlamak kolay. İhlas, imkanı olduğu halde “iyi” işler yapabilmenin adıdır.

İktidarın her saniyesini dünyalık işler için kullanmak, dindarların siyasete yaptıkları en tutarlı eleştiri idi. Saniye denince bir başka iktidar fıkrası geldi aklıma. Adamın biri oldukça fakir imiş ve sürekli “bir sopayı havaya atıp, o sopa yere düşene kadar hükümdar olsam neler yaparım” dermiş. Fakirin dileği sultanın kulağına gitmiş. Sultan adamı huzuruna almış ve isteğini yerine getireceğini söylemiş. Fakir, sopayı havaya atmış ve bağırmaya başlamış, “Bursa’nın bütün şeftali bahçeleri vakıf malıdır artık” demiş.

Başa dönelim. Mahalle arası kebapçıda karnını doyurup, ahçıya abi diyen, garibanlarının halini sorup, yaşlı ve kimsesizlerle ilgilenen, gecekondularda iftar yapıp itilmişlerle bayram eden dindarlar müthiş bir değişime uğradılar. Kısaca şehire indiler. Artık her şey ellerinin altında!

Para ve kadın .

Mahalle aralarındaki dürümcülere kimse uğramıyor artık. Kebapçıya abi denmez: Sayın, siz, biz.

Giyinmeyi, çatal – bıçakla yemek yemeyi kısa sürede öğrendiler.

Bir lokma bir hırka ile yaşanır mı?

Bulunca yiyen, bulmayınca şükreden olmamak için sistemle bütünleşmek gerekti.

Bütünleşildi de.

Dindarlıktan geriye birkaç söylem kaldı. İnşallah – maşallah gibi. Gerçi o da şifreli. Bir siyasi, “hayır inşallah “, derse bil ki sözünde durmayacak.

İyice ısındık. Bir fıkra daha iyi gider.

Adamın biri azık olarak bir kilo kadar elmayı yanına alır ve yola çıkar. Yolu yarıladığında acıktığını hisseder. Elmaları soyar ve kabuklarını yere atıp üzerlerine işeyip yoluna devam eder. İşlerini halledip elmaları yediği yere gelince tekar acıktığını hisseder. Kabukları yiyecek ama!

Açlığın şakası yoktur. Bir kenardan başlar işenmiş kabukları yemeye. Şuna değdi, buna değmedi derken, bütün kabukları yer.

İktidar, dindarları bile bozdu. Lord Acton “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar” demişti.

Kısaca, dindarlar, iktidarla buluşunca, “bez” sütü akıtmaya başladı.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Dindarların Dünyalık İşlerle İmtihanı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Sayın hocam
    Dindar ile Dinci arasında fark vardır ..
    Dindar zaten dindar islâmî yaşar asıl korkulası Dincilerdir dinciler dindar görülür ..Dindarlara en büyük zararı kâfir değil dinciler verir bizde 12 yıldır çok güzel izliyoruz ….
    Ünlü düşünür şair filozof “Egemen Bağış” ‘ın da dediği gibi bu bakara çok makara …. Maalesef bu sözde dindarları sırf öyle gözüktüğü için mazlum sanan asıl mazlumlar var…

    Cevapla