featured

Türk Milletinin Karakter Çizgileri

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanların fiziki özelliklerini ve karakterlerin genleri aracılığı ile çocuklarına aktardığı biyolojik bir gerçektir. İnsanlar gibi milletlerinde karakterleri vardır. İnsanlar babasına hatta yedi ceddine çeker. İnsanlardan oluşan milletlerin de iyi veya kötü karakterleri (huyları) vardır. Nesiller boyu karakterlerini devam ettirmişlerdir.

Bakın Yahudilere; hep fitne fesat, iki yüzlü,Yahudi olmayanları insan olarak bile görmeyen, kendisinden olmayanı ezen , tüccar karaktere sahiptir. Ermeniler ise; Fitne fesat, kalleş, hep şikayetçi ve mağduru oynayan, onun bunun oyuncağı, sanatkar bir karakterdir.  Biz Türkler ise; Vatanı uğruna gözünü kırpmadan canını veren kahraman bir milletiz. Özü sözü bir, aman dileyene kılıç çekmeyen, mağdurun yanında olan, yediği üzümün bedelini asmanın dalına asacak kadar inançlı ve asil bir millettir TÜRK Milleti.Devlet kutsaldır ,Devlet babadır töremizde geleneğimizde..

Beş bin yıllık tarihe, Kuran’a Hadisi Şeriflere bak, Yahudiler, Ermeniler, Türkler (karakterleri-huyları) ne ise bugünde aynısıdır. Kuran’ı Kerimde Yüce Allah Maide süresi ayet 54“Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, kendisinin ( çok ) sevdiği ve onlarında Onu sevdiği, ( üstelik ) inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü , Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu Allahın dilediğine verdiği bir nimettir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.”Buyurmuştur. Bir çok müfessir tefsirlerinde bu ayette işaret edilen milletin bin yıl islam dininin sancaktarlığını yapan Türk Milleti oluğunu söyler.Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’ in İstanbul’un fethiyle ilgili hadis-i şerifi başta Buhari olmak üzere birçok hadis kaynağında yer almaktadır. Buhârî’nin kitabında geçen İstanbul’un fethiyle ilgili hadis-i şerifin tam tercümesi şöyledir: “(İstanbul) Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.”

Türkler, Araplar ile Çinliler arasında Orta Asya hâkimiyeti için yapılan Talas Savaşı’ndan (751) sonra kitleler halinde İslam dinini kabul etmeye başlamışlardır. Çin ordusunda paralı askerlik yapan Karluk Türkleri savaş sırasında Abbasilerin tarafına geçmiş ve savaşın seyrini değiştirmişlerdir. Böylece hem Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesini engellemiş hem de İslam dini ile tanışmışlardır. Bu savaştan sonraki dönemde Türkler arasında İslamiyet hızla yayılmıştır. Abbasiler Türklerin savaşçı ve idarecilik özelliklerinden yararlanmıştır. Türkler ise İslam dini ile birlikte kendi kültürlerini yaşatma imkânı bulmuşlardır.

Peygamberimiz (SAV)’in övgüsüne mazhar olmuş Müslüman Türk devletlerinin hukuk sistemlerine bakıldığında örfi ve şer’i hukukun beraber uygulandığı görülür. Örfi hukuk ile İslam’a aykırı olmayan Türk örf adet ve gelenekleri uygulanırken Şer’i hukuk ile İslam’ın kuralları uygulanır. Müslüman Türk devletlerinin en önemlisi Osmanlı devletinde bu hukuk sistemi Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi ile Halifelik makamı ile birleşti. Ancak Osmanlı padişahları uzun bir süre kendilerini İslam halifesi olarak nitelemediler. Osmanlı da halifeliğin ön plana çıkması bir Müslüman Türk bölgesi olan Kırım’ın bağımsız olduğu Küçük Kaynarca Antlaşması ile başladı. Osmanlı burada yaşayan Müslümanları kaybetmemek için Halifeye bağlılıklarını istedi ve antlaşmaya böyle bir madde eklendi. Dolayısıyla Osmanlı Müslümanları hakimiyetinde tutmak için Halifeliği öne çıkarmaya çalıştı. Osmanlı’nın yönetiminde eski Türk yönetim anlayışında bazı değişiklikler yapılmasına rağmen yıkılışa kadar bu karakterin korunduğu görülmektedir.

Günümüzde İslam ülkelerine (Kuveyt, Katar, Mısır, Suudi Arabistan..Vs) çalışmaya giden vatandaşlarımızdan ve hacca giden Hacılarımızdan duyduğumuza göre, “İslam’ı en iyi yaşayanlar Türk Hacılardır” derler. Bizzat hacca gitmiş birisi olarak da bunu böyle gözlemledim. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek’ üzere 03 Mart 1924 tarih ve 429 ayılı kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Tahrifattan uzak İslam’ın öğrenilmesi, öğretilmesi ve ibadetlerin yapılması hususunun Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı Laiklik ilkesi ile doğrudan ilişkili olduğu inkar edilemez.

Türk Milleti  tarih sahnesine çıktığı günden günümüze dini hiçbir zaman istismar etmemiş ve edilmesine de müsaade etmemiştir. Din devleti, dinin din dışı kullanılmasına imkan sağlayan Musevilik ve Hıristiyanlık ta söz konusudur. Musevilikte ve Hıristiyanlıkta bir “RUHBAN” sınıf bulunduğu için ve din ile ilgili işlerde  bu ruhban sınıf tarafından yerine getirildiği için din devleti şekillenebilmektedir. Bunun sonucu Hıristiyanlık ve Yahudilik tahrifata uğramış bozulmuştur.

Dinin din dışı kullanımı, yani dinin istismarının önüne geçmek için iyi ki  Diyanet İşleri başkanlığı vardır. Tabii ki Diyanet işleri Başkanlığının kendi misyonuna uygun söylem ve uygulamaları dini kaidelerine uygun olmalıdır. Olduğu sürece de saygınlığını muhafaza eder diyorum. Saygılarımla.

 

 

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türk Milletinin Karakter Çizgileri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. Diline, yüreğine sağlık. Ufkumuzu açtınız. Teşekkürler.

    Cevapla