featured

İŞİD’in Tarih içinde Örgütsel Gelişimi     

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

(Kamuoyunda hep dillerde dolaşan IŞİD örgütünü merak ettim. Araştırdım. Araştırmam sonucunda edindiğim bilgileri siz kıymetli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Yazım biraz uzun olduğundan yazımı bölüm bölüm yayınlanmasının uygun olacağını düşündüm. Umarım faydalı bilgilendirici bir araştırma olur. Eksiğim veya yanlışım olursa görülerinizi yazarsanız memnun olurum)

IŞİD kurulduğu günden bu güne kadar birçok isim değiştirmiş ve birçok aşamadan geçmiştir. Öncelikle IŞİD’in geçmişte kullandığı isimlere bir göz atalım. 1999’da Cema’at el- Tevhit ve-l-Cihat  adı ile örgütlenmesini yapmıştır. Bu örgütün kurucusu Ebu Musab Zerkavi’dir. Örgütün ilk faaliyet alanı Ürdün’ dür. Zerkavi de Ürdünlü bir selefidir. Zerkavi daha sonraları Irak’a geçerek Irak direnişinin önemli bir ismi haline gelmiştir.

Zerkavi Irak direnişi evresinde El Kaide ile iletişim kurmuş ve El Kaideye biat ederek El Kaidenin Irak ayağını devralmıştır. Örgüt bu tarihten itibaren Irak El Kaidesi olarak anılacaktır. El kaideye bağlanmasının ardından örgüt Tanzim Kaide el-Cihat fi Bilad el-Rafidayn ismini almıştır. Bu isim Şattül Arap ismi Arapçada Fırat ve Dicle nehirlerinin Basra Körfezine dökülmeden önce birleştikleri Toprakları karşılar.

Zerkavi yine bu dönemde, Irak el –  Kaide’sinde topladığı askerlere Jund eşam adını vermiştir. Bu da batıda  “Levant’ın askerleri” diye çevrilmiştir. Batıda Şam kelimesi Suriye’nin başkenti olarak değil, Levant olarak tercüme edilmektedir ki doğrudur. Levant  Suriye, Filistin, Ürdün ve Irak’ın topraklarını kapsar. Arapça da Suriye’nin başkenti olan Şam için Dımışk denir. Şam ise Arapçada  “ sol “ anlamına gelip “sağ “ anlamına gelen Yemen’in tersidir. Bu nedenle Araplar  Hicaz çizgisinden solda kalan bölgeyi “Şam”, sağda kalan bölgeyi Yemen olarak adlandırmıştır. Bu nedenle IŞİD’in isminin Türkçeye yanlış çevrildiğini söyleyebiliriz. Çünkü Şam sadece bir şehri değil büyük bir bölgeyi ifade etmektedir.

IŞİD’in gerek şu an faaliyet yürüttüğü gerekse de yakın hedef gördüğü yerler hep bu Şam/Levant bölgesinin içindeki yerlerdir. Bu konuyu anlatmamdaki maksat örgütün daha Irak el- Kaidesi döneminden başlayarak bugüne hazırlandığını ve dar bir coğrafyayı değil Arap uluslaşmasının ilk adımı sayılabilecek Irak ve Şam coğrafyasını hedeflediğini göstermektedir. Irak el-Kaidesi İşgal döneminde ABD baskısı altında faaliyet gösterirken birkaç direnişçi örgütle bir araya gelerek Mücahittin şura konseyini oluşturdu. Böylece eylemlerine hız vererek Tikrit, Musul ve Anbar gibi vilayetlerde Baasçı Sünni Arap tabanla IŞİD’in yakınlaşması çok önem kazanmıştır. Saddam’ın hayaleti ABD’nin ve diğer düşmanlarının başına bela olmaya edecek gibi. Saddam Hüseyin’in kızı Raghad Hüseyin, babasının doğum yeri olan Tikrit’in IŞİD tarafından ele geçirilmesini sevinçle karşılayarak “Bütün bu zaferleri gördüğüm için mutluyum. Bu, babamın ve amcam İzzet el Duri’nin savaşçılarının zaferi”  demiştir. Raghat Hüseyin Tikrit’i ele geçiren IŞİD kuvvetlerini “babamın askerleri” olarak nitelemiş ve IŞİD’e destek verdiğini açıkça belirtmiştir. Baas partisinin Lideri ve Saddam’ın kızı gibi sembol bir ismin hemi de ekonominin çöktüğü, anarşinin tavan yaptığı büyük kargaşaların olduğu dönemde, bunalan Sünni Araplarını IŞİD’in safına çekmiştir.

Şii ve Kürtlerin arasında sıkışıp kalan Irak Sünnilerinin bu durumuna aynı tablo ile karşı karşıya kalan  Suriye Sünnileri de eklenmiş ve Irak İslam Devleti’nin Suriye ye geçişi kolaylaşmıştır. Suriye deki halkta yıllardır sürüp giden şii kökenli bir oligarşik bir yönetime  iç savaş sonrasında baskısını arttırıp  tıpkı Irak iç savaşındaki gibi  yağma talan ve Kürtlere karşı Saddam’ın hayaletine sarılarak  IŞİD’e eklemlenmiştir.

Böylece eylemlerine hız verecek yürütücü bir kuvvet sahibi oldu. Bu tarihten sonra yaptığı eylemleri Mucahidin Şura Konseyi’ne atfeden örgüt 2006 yılının ekim ayında Irak İslam Devletini ilan etmişti. Tabi bu arada örgütün kurucu lideri Zerkavi kısa süre önce ölmüş, Irak İslam devletinin kuruluşunu görememişti. Bundan sonraki dönemde örgütün liderliğini Ebu Ömer Bağdadi üslenecek onun da ölümüyle şimdiki liderleri EBU Bekir el Bağdadi gelecektir. Ebu Bekir el Bağdadi’nin başa geçtiği tarih 2012’dir. Büyük atılımların bu yıldan itibaren yapıldığına dikkat edelim.

Ebu Bekir el-Bağdadi Nisan-2013’te Irak ve Suriye’deki mücadeleyi birleştirmeye karar verdiklerini ifade ederek El Nusra ile Irak İslam Devlet’inin birleşerek ırak Şam İslam Devlet’ini kurduğunu ilan eder. Bunun üzerine El Nusra cephesi böyle bir karar almadıklarını, bu oldu bittiyi de tanımadıklarını söyleyerek El Kaide’ye biat etmeye devam ettiklerini ilan eder. İki El Kaide örgütü bu çatışmayı engellemek ve tarafların arasını bulmak isteyen El Kaide Lideri Zevahiri, Irak İslam Devlet’inin Irak’ta, El Nusra Cephesinin de Suriye’de faaliyet gösteren El kaide unsurları olduklarını söyleyerek tarafların çatışmazlık içinde olmalarını mücadelelerinin sürdürülmesini ister.

El Bağdadi’nin buna cevabı sert olur. El Bağdadi bu sınırlamanın “Sykes Picot” anlaşmasının benzeri bir sınır ayrımı olarak görür. Bu sınırların yapaylığından bahseder. Sykes Picot anlaşması IŞİD’in ismindeki Levant/Şam hedefini anlamlandırmamız için önemlidir. Sykes Picot anlaşması ile Suriye ve Irak Toprakları İngiltere tarafından paylaşılmış, gelişen süreçler sonucunda da Arap yarımadasındaki bugünkü yapay sınırların belirlenmesi ve birçok Arap Ülkesinin kurularak Arap birliğinin engellenmesi gerçekleşmiştir. Bince IŞİD’e destek kazandıran, IŞİD’in iki ülke sınırlarını da kapsayan bir devlet haline gelmesinde ve bu devlete mensup halkın desteğinde bu bakış açısının Önemli katkısı olmuştur. Arap halkı cetvelle çizilen sınırlardan taşarak ortak kaderlerini yaşamayı seçmiştir. El Bağdadi’nin bu çıkışı, El kaide ile köprüleri atmasına neden olmuş, El kaide artık IŞİD’in kendileri ile bir bağı kalmadığını açıklamıştır. Bununla beraber IŞİD’in Şam/Levant vizyonu El Nusra’nın önemli kesimini kendi saflarına kazandırmasını sağlamıştır.

IŞİD’in Irak-Suriye birlikteliği tezi karşısında elbette küçümseyemeyeceğimiz propaganda gücünün (şiddet propagandası dahil) de etkisi ile IŞİD karşısında ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)  birleşenleri, El Nusra, Kürtçü ve Şii gruplarla beraber Irak ve Suriye devletleri de olmak üzere bütün bölgesel aktörler gerilemiştir.

IŞİD, Irak ve Suriye merkezi örgütlenmesini kurması ile beraber İslamcı örgütler arasında bir odak noktası haline gelmiştir. Bunun üzerine birçok İslam Ülkesinde  IŞİD’e  biat eden ve bulundukları yerlerde  bazı bölgeleri ele geçirip kendi yönetimlerini oluşturan, “vilayet “ olarak adlandırılan IŞİD’in dış çevre örgütleri ortaya çıkmıştır. IŞİD’in Irak ve Şam dışında vilayetleri bulunan Ülkeler: Mısır, Libya, Yemen, Suudi Arabistan, Afganistan, Pakistan ve Nijerya’dır. Fakat burada IŞİD’in Irak ve Suriye haricinde diğer vilayetlere söz geçirebileceğini sanmıyorum. Ancak buralardan IŞİD’e paralı asker gönüllüsü toplayıp göndermeleri için irtibat büroları gibi çalışabilir. IŞİD’in de örgütlenmesi de El Kaide ve hatta Türkiye’de de İBDA-C’de olduğu gibi (aslında bu merkezle irtibatın ve merkeze bağlılığın zayıf tutulduğu örgütlenmeler İslamcı örgütler arasında her dönem revaçta olan bir örgütlenme tarzıdır. Terör ize faaliyetlerde örgüt  şemasının çökertilmemesi için bu tarz doğru olsa da IŞİD gibi bir devletleşme hedefi olanların bu tarzı sürdürmesi yanlıştır. IŞİD o aşamayı çoktan geçmiştir.)

Merkezi yapı ve bu yapıya bağlılık zayıftır. IŞİD’in El Kaide’den ayrıldığı gibi bugünkü “ vilayetler”  de bir sorun yaşanması durumunda IŞİD’ten ayrılabilir. Egemenlikleri altındaki yerleri koruyabilirlerse öz yönetimlerini ilan edebilirler. Aslında bu günkü durumda bundan farklı değildir. IŞİD, Irak ve Şam/Levant vatanı oluşturmakta başarılı olmuştur. Çünkü bu mücadelesi bir realiteye dayanmakta yapay sınırları ret etmektedir. Ancak  “ İslam devleti “ olarak değiştirmiştir. Ancak biz ona IŞİD demeye devam edeceğiz.

IŞİD’in Beslendiği Kaynaklar

IŞİD’in kitle kaynağı Sünni Araplardan oluşuyor. Irak’ta yönetimden ötelenen ve yönetim boşluğu ile  kaos ortamından, ülkenin  bölünmesinden endişelenen  Sünni Araplar süreç içinde IŞİD’e kaymıştır. Suriye’deki iç savaş bulanımda da Sünniler IŞİD’in ideolojik tavrından ve devletleşme girişimlerinden etkilenerek IŞİD’e yönelmiştir. IŞİD’in iki ülkedeki iç savaş ortamından da propaganda yönünden kazançlı çıkmasındaki temel etken iktidar yıkıcı ve bölücü bir anlayışı değil birleştirici bir Irak- Şam/Levant anlayışını ortaya koymasıdır. IŞİD hem alternatif devlet modeli sunarak insanları ikna etmiş, hem ideolojik olarak derinliği bulunan görüşleri ile kitleleri etkilemiştir. IŞİD’in ideolojisi bütünlük arz eden, dün ve yarın hakkında da tespit ve görüşler barındıran bir ideoloji olarak diğer cihatçı ideolojilerden ayrılır. IŞİD şiddet eylemlerini bile ideolojik bir temelle açıklayarak meşrulaştırmıştır.      İşid , bugün medya ve basında tanıtıldığı gibi psikopatların bir araya gelip kurdukları bir örgüt değildir.  Üzerinde çok çalışılmış ve düşünülmüş bir dizi dini inanca dayalı, bugün içinde yaşadığımız dünyanın sonucunu belirleyecek olan        “ Apocalypse “, yani “ kıyametin Kuran’da yer alan tanımları üzerine kurulu, geleceğe yönelik bir öngörüye dayanan bir siyasi yapıdır.” Gelecek tasavvuruna sahip bir yapı olması da  IŞİD’e önemli destek kazandıran bir etkendir. Çünkü diğer örgütler günü kurtarma için bu savaş durumunda düşünürler. Buda halka güvensizlik verir gelecek için.

IŞİD’in propaganda gücü de Onu besleyen kaynaklar arasındadır. Bu kaynaklar sayesinde dünyanın dört bir yanından cihatçı militanlar IŞİD’e katılmıştır. Bu propagandalar: Bazen konuşmalar,  bazen marşlar, bazen de infaz görüntülerinde cezalandırmaların acımasız ve tavizsiz oluşmaktadır. Özellikle infaz görüntüleri adı üstünde belli bir hukuksal yargıya dayanan cezalandırma görüntüleridir. Cezalandırmada acımasız ve tavizsiz olunması o ideolojiye bağlanan kimselerde hayranlık oluşturmuştur. Hem de infaz görüntüleri bir intikam olarak sunulduğu için mağdur hisseden halkın gözünde IŞİD’i bir kurtarıcı yapmıştır. IŞİD’in infaz da tutsaklarına giydirdiği turuncu turuncu tulumları bile ABD’nin Guantanomo üssünde mahkumlara giydirdiği tulumları çağrıştırmaktadır. IŞİD, turuncu tulumlu batılıları infaz ederek ABD işgali ile mağdur olan, iç savaşa sürüklenen, ABD’li askerler tarafından tecavüz ve işkence dahil her türlü kötü muameleye maruz kalan Irak ve Arap- İslam dünyasının intikamını alıyordu. İşte bu intikam aksiyonuna katılma dürtüsünü insanları cezbeden propaganda kanallarını bağlamayı başarmışlardır.

IŞİD’in kurucu lideri Zerkavi, Irak direnişi döneminde Sünni Arapların nefretini şiddet kanalına akıtmayı başarmış, yaptığı eylemlerde şiddet ve vahşet kullanımıyla diğer direniş gruplarından öne çıkmıştır. Zerkavi, SÜNNİ Arapları terör ize etmeyi başarmış, onları Şii yönetimiyle ve şii topluluklarla çatıştırmanın yollarını bulmuştur. Seçimlerin Sünniler tarafından boykot edilmesindeki rolü de bu konu üzerinde özenle çalıştığını gösterir . Vahşet kullanımının meşruluğunu anlatan, propaganda olarak 2004 yılından bu yana internet üzerinden ve çeşitli kesimlerde kullanılan Zerkavi’nin yazdığı “ Vahşetin Yönetimi “ kitabı bu olgunun oluşmasında çok etkili olmuştur. Vahşetin Yönetimi’nde savaş stratejisinde vahşetin meşruluğu şu satırlarla anlatılıyor. “ Cihat, kağıt üzerinde yazı ile anlatılamaz. Ancak daha önce cihat yapanlar bunun sadece şiddet, acımazsızlık, başkalarını korkutma ve katliamla gerçekleştirdiğini bilirler. Ben cihattan ve savaşmaktan söz ediyorum, İslam’dan değil. Bu iki kavramı karıştırmayın. İlk aşamada düşmanı yok etmek ve yersiz yurtsuz bırakmak gerekir.”

Arapların engin çöllerinin bulunduğu uçsuz bucaksız coğrafyaya düşmanı kara hareketine çekme politikası askeri bir yöntem olarak tutmuş. ABD’nin hava hareketleri ile istenilen sonuç alınamamıştır. IŞİD’in askeri tecrübesi önemli avantajlar elde etmesine neden olmuştur. Bu meziyetlerinden dolayı Irak ordusuna üstün gelmeyi sağlamıştır. IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi sonucunda Irak’ın ağır silahlarını arkada bırakarak çekilmesi IŞİD’in gelişmesini sağlamıştır.IŞİD’in üst düzey yöneticisinin 1000 den fazla olduğu. Asker sayısının 100 binden fazla olduğu pek çok kaynaklarda belirtilmektedir. Ayrıca devamlı yeni katılımlarla bu sayının arttığı unutulmamalıdır.

IŞİD’in ekonomik kaynakları da kullanmada ve yönetmede maharet sahibidir

IŞİD’in Ağustos 2014’te 2 milyar Doların üstünde bir servete sahip olduğu ABD ve İngiliz basınında belirtilmiştir. Suriye’de Rakka, Irak’ta Musul gibi ele geçirdikleri bölgelerin petrol kaynaklarını da kullanmakta ve bunlardan önemli gelir elde etmektedir. Bunlardan başka: ABD, Suriye ve Irak  askeri malzemelerini çalıp diğer savaşçılara satmak. Varlıklı ve siyasi önemli kişileri kaçırarak fidye almak, Körfez ülkeler arasında kaçak ticaret yolları oluşturup kontrol etmek. Yüksek miktarda bağış gelirlerine de sahip olduğu, Petrol gelirlerinden sadece yılda 3 milyon dolar kazandığı tahmin edilmektedir.

IŞİD, teknik elemanlarının bulunması yönünden de diğer örgütlerin ilerisindedir. Özellikle Avrupa ülkelerinden IŞİD’e katılan teknik elemanlar ve Irak Suriye gibi Ülkelerde devlette görev almış olup IŞİD’e katılan teknik elemanlar IŞİD’e önemli avantajlar sağlamıştır. IŞİD ağır silahları ele geçirip kullanma ve elektrik, petrol yönetimi gibi konularda diğer örgütlerden daha üstün bir konuma sahiptir. IŞİD’in eline geçen ağır silahlar arasında FIM-92 Stinger füze sistemleri, M198 havan topu, araçlara monte edilebilen DŞK ağır makinalı tüfekler, Scut füzesi, Sikorsky UH-60 Black Hawk saldırı helikopterleri ve kargo uçakları vardır. Musul Havalimanını alması ile Uçakları ve Helikopterleri elde etmiştir. Ayrıca IŞİD’in Temmuz 2014’te Musul Üniversitesine ait nükleer materyalleri ele geçirdiği ve bunları kullanarak nükleer silah yapabileceği ihtimali yüksektir.

IŞİD 13.Ekim 2006’da Bakuba’da Irak İslam Devleti’ni ilan etmiştir. Henüz Irak El Kaidesi olduğu dönemde böyle bir hamle yapmaları ve bu günün durumuna göre aklımıza gelen soru acaba IŞİD bir devlet midir? Bu gün IRAK-ŞAM  İslam Devletinin sınırları içinde yaşayan 10 milyon insan vardır. Bu durumda bu savaş halinde bile bu topraklarda yaşayan insanlara devamlı ekmek vermiş olması IŞİD’in bir devlet yapısı içinde yönetildiğini ve gücünü göstermektedir.

IŞİD, 10 milyona yakın vatandaşı için  sosyal devlet hizmetlerini yerine getirebilen , memurlarına ve askerlerine maaş ödeyebilen, kendi yargı, güvenlik, eğitim teşkilatı olan yürütmesi ve çok kademeli bürokrasisi olan bir yapıdır. Terör örgütlerinin bu çapta bir devletleşmeyi sağlaması çok zordur. IŞİD bu bakımdan terörize yöntemlerle kurulan ve bu yöntemlerin devamını izleyen de fakto bir devlet yapısı olarak görülebilir.

IŞİD, Irak ve Suriye’de pek çok defa Türkmenlerle karşılaşmış, Türkmenlere yönelik  saldırı ve işgallere yönelmiştir. Mezhep ve itikat yönüyle uyuşmadıkları Türkmenleri de yok edilecek hedefler arasında görmüşlerdir. Bununla beraber Irak ve Suriye’de IŞİD’i Türkmenlerin tek düşmanı gibi görmek gafillik olur. Irak Türkmenleri ne IŞİD, ne Peşmerge , ne yeni Irak ne de Saddam döneminde  baskılardan, soykırımdan, mağduriyetlerden kurtulabilmiştir. Türkmenlerin her dönem ilk yok edilecek hedef konumunda olmalarında Türkiye’nin ilgisizliğinin büyük payı vardır. Bölgesel Kürt yönetimine önemli destek veren Türkiye, Türkmenlere uygulanan zulme davetiye çıkarmıştır. Bunun sonucunda Barzani “ Kerkük bir Kürt Şehridir” demiş. Bu emrivaki durumunda Türkiye bir şey dememiştir. Türkmenleri Kürtlerin insafına bırakmıştır.

“ Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesinden ve Tuzhurmatu’ya doğru yürümesiyle birlikte , On binlerce Irak Türk’ü (Türkmenler) yerini yurdunu terk etti. Kimi Kerkü’e kimi,  Erbil’e kimi de açık araziye kendini zor attı. O günlerde Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi; Türkmenlerin Kürtler ile IŞİD arasında kaldığını, Silahsız Türkmen köylerinin IŞİD karşısında en kolay hedef haline geldiğini ve IŞİD saldırısından en zararlı çıkanın Türkmenler olacağını ifade etmiş ve “ hiç yardım gelmemesini” ve “ kendi kaderlerine terk edilmelerini “ eleştirmiştir. Aynı tarihte Türkmen Milletvekili Fevzi Ekrem Terzi, Türkmenlerin yaşadığı Tuzhurmatu’da Peşmergenin “ bütün tankları, füzeleri,askeri malzemeleri, polisleri, devlete ait kurumları yağmaladığını” ifadeyle, “ Hem şanı hem toprağı hem namusu gider Türkmenlerin. Onun için Birleşmiş Milletlere,Türk dünyasından bu mazlum halkın yanında durmasını istiyoruz.” Şeklinde  Türkiye’ye çağrıda bulundu.”

“ Tuzhurmatu Meclis Üyesi Hazrettin İsmail ise “herkes eline hafif silahları alıp, kapısının  önünde kendini koruyor. Devlet dediğimiz hiçbir güç yok.Elektrik yok. Elektrik direkleri devrilmiş. Dükkanlar kapalı. Davutoğlu, kaçırılan Türkleri istiyor ama 3 milyon Türke bir şey yok. Biz buna çok kızgınız. Biz Türk’üz. Şiilikten, Sünnilikten önce biz Türk’üz. Yeter artık bu kadar mezhep meselesini ele almak! ” şeklindeki ifadelerle  çok daha ağır ifadelerini sıraladı.” . Bu konuları aslında Pruf. Celalettin YAVUZ bey yazılarında çok işlediğinden o yazılardan takip edilmesinin yerinde olacağını belirtmek isterim.

IŞİD’in düşündürdüklerini bu açıklamalar ışığında yorumlamak lazım. 03.03.2016

 

Yararlanılan Kaynaklar

 

1)      Prof. Dr. Celalettin Yavuz., IŞİD Terör Örgütümü, Devlet modeli mi?, http://www.devlet.com.tr/y61-ISID

2)      Melek Ulagay Taylan, IŞİD’in Dünü, Bugünü, yarını, http://bianet.org/bianet/siyaset/165641

3)      http://tr.eutonews.com

4)      http://gerçekgazetesi.net

5)      http://www.milliyet.com

6)      http://www.milliyet.com.tr/ Saddam’ın-huseyinin- kızı –ışidin yaferinden memnun mu?

7)      http://arsiv.taraf.com.tr/yazilar/suleyman-yaşar/ışidin-turkiyeye maliyeti

8)      http://www.theguardian.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
İŞİD’in Tarih içinde Örgütsel Gelişimi     

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir